Latest update 25 Nisan 2024 - 12:33
07 Nis 2015 admin Köşe Yazarları, Sürmanşet 1
Üniversiteyi Kütahya’da Dumlupınar Üniversitesi Sosyoloji bölümünde okudum. Benim tahsil dönemimde çok yeni, daha henüz kurulma aşamasında olan bir yükseköğrenim kurumuydu. Mehmet Tayfun Amman isminde muhterem ve idealist bir bölüm başkanımız vardı. Zaten müesseselerin kuruluş aşamasında elini taşın altına koyanlar daima gayretli ve idealist insanlardır. Bilimsel formasyonunun yanı sıra insani açıdan da öğrencilerine örnek olan bir hocaydı. Bir gün ders esnasında öğrenci arkadaşlardan birisi kendisine şöyle bir soru sordu: “Bölüme asistan olarak alacağınız kişilerde aradığınız vasıflar nelerdir?” Tayfun Bey kriterlerini sıraladı. Asistan adayında aradığı vasıflardan birisi de beşeri dikkatleri gelişmiş bir kişilik profiline sahip olmasıydı. Bu bir akademik özellik değildi belki. Ama zamanla daha yakından tanıdığımız Tayfun Bey için bu çok önemliydi.
Yalova Valisi’nin sebebiyet verdiği ve maalesef acı bir kayıpla neticelenen son hadise devlete adam seçme kriterlerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Gücünü kişiliğinden değil de, kimliğinden alan makam ve yetki sahibi bir insanın sebebiyet verdiği şu elim hadiseye bakınca, idarecilerde, özellikle de birinci dereceden sorumluluk taşıyan kamu yöneticilerinde aranması gereken en önemli özelliğin sadece sevk ve idare kabiliyeti olmadığı ortaya çıkıyor. En az onun kadar sahip olunması gereken bir başka özellik daha var: Cebirden medet ummadan insanları nasıl idare edeceğini bilmek ve hepsinden evvel de edep ve irfan ocağında pişmiş olmak. Yaşanan hadise bir kamu yöneticisinin gücünü sadece kimliğinden aldığı zaman neticenin fiyasko olacağını gösteriyor bizlere.
Türkiye’nin ciddi bir kamu reformuna ihtiyacı var. Son yıllarda yaptığı ataklarla bürokrasiyi kontrol altına alan mevcut iktidarın onu daha nitelikli ve düzeyli bir seviyeye de çıkarması gerekiyor. Bu reformun nirengi noktası ise birinci dereceden görevlere getirilecek şahıslara yönelik olmalı. Zira insan meselemizi halletmeden hiçbir meseleyi çözemeyiz. Özellikle vali, kaymakam, mal müdürü, milli eğitim müdürü gibi bir beldede birinci dereceden görevlere atanan kamu idarecilerinin çok özenle seçilmesi gerekiyor. Zira kurumların en tepesinde bulunan amir mevkiindeki şahısların kişilik profilleri daha alt birimlerdeki memurlara yansıyor. En üstte bulunan şahıs maiyetindeki insanlarla arasındaki nezaket ve mesafeyi koruyarak başında bulunduğu kurumu idare edebiliyorsa, ortaya müspet ve imrenilecek neticeler çıkıyor. Ayrıca üst astın gönül gücünü kazanabilmişse, çalışanlara şevk geliyor ve amir kendi bakış açısını ve yönetim anlayışını yönettiği kurumda hâkim kılabiliyor. Elbette her kurumda istisnalar olabiliyor, ama bu durum işleyişi zaafa uğratıp, kuruma zarar vermiyor. Bu noktada elbette verilen yetkiden ziyade, yöneticinin kişiliği çok önem kazanıyor. Yani neticeye ulaşmada belirleyici olan idarecilik kabiliyeti oluyor.
“Örnek ve kişilik sahibi bir vali nasıl olmalı?” diye düşünen zevata hitaben söylüyorum. Çünkü verecek olduğumuz örnek tam da bu konuya uygun düşüyor. Açın Samiha Ayverdi’nin “Ateş Ağacı” isimli eserini de, bu imparatorluk Türkçemizin son saltanat tahtı olan asil ruhlu kadının kaleminden okuyun Bursa’ya öğretmen olarak atanan Cemil ile ona bilge şahsiyeti ve babacan tavrıyla yol gösteren Vali Rasim Bey’in hikâyesini. Rasim Bey bir roman içinde geçen kurgusal bir karakter de olsa, Ayverdi’nin bütün eserlerinde olduğu gibi gerçek hayattan almıştır ilhamını. Yani, bizler öylesine kültürlü, seviyeli, gerektiğinde mesafeli, fakat ağzından çıkan her söz namusunun kefaleti altında olan, alicenap valilere de sahiptik bir zamanlar. Okuyalım da, neleri kaybettiğimizi bir görelim. Bürokratik makamların bile zaman içinde ne dehşetli bir irtifa kaybına uğradığını anlayalım. Okuyalım da kimliğini kişiliğine kalkan yapmayan, şahsiyetiyle makamına izzet ve şeref bahşeden bir vali portresi görelim.
Günümüzde, maalesef Rasim Bey’in ölçülerine sahip kamu idarecileri yok bu memlekette. O yüzden de bir vali ile bir muallimin ilişkisi yukarıda tasvir edildiği gibi değil ne yazık ki…
Gelin, bundan sonra ortaya çıkacak sonuçlara hadisenin müsebbibi olan Vali Bey açısından bakalım bir de. Ben doğrusu rahmete erişen öğretmenimiz kadar olmasa da, Vali Bey’e de acıyorum. Zira öğretmenimiz hiç hak etmediği bir muameleye maruz kaldı ve bu durumu içine sindiremeyerek terki hayat eyledi. Fakat bu talihsiz hadisenin ona çıkaracağı fatura bundan ibaret! Genç yaşta aramızdan ayrıldı ama iyi bir isim bırakarak er veya geç hepimizin gideceği yere gitti. Allah rahmet eylesin! Vali Bey’in çilesi ise yeni başlıyor. Vicdan azabı çeker mi, çekmez mi, bilemem. Vicdan bile insanlara Allah’ın lütfettiği bir nimet! Herkes de olmayabiliyor. Fakat nereden bakarsanız bakın, huzurunun kalmayacağı aşikâr. Daha doğrusu hiçbir şey artık onun için eskisi gibi olmayacak. Sürekli olarak suçlanacak. Kamuoyunda hedef tahtası haline gelecek. Eleştirilerin ardı, arkası kesilmeyecek. Matbuatta kendisi hakkında çıkan haberleri gördükçe, köşe yazılarını okudukça hem sinirleri bozulacak, hem de dengesi. Kendisiyle ilgili birkaç yazı okuduktan sonra, belki gazetelere bakmak bile istemeyecek. En yakınları da dâhil, insanların yanında bulunmaktan imtina edecek. Belki çevresindekilerin bakışlarından, imalarından bile rahatsız olacak. Büyük ihtimal kendisini savunamayacak da. Savunmaya kalktığı zaman ise bu durum daha büyük bir tepkiyle karşılanacak. “Hem suçlu, hem güçlü!” gibisinden suçlamalara hedef olacak. Hadisenin ağırlığı altında ezilecek ve yol açtığı neticenin büyüklüğüne mütenasip olarak eziklik ve mahcubiyet hissi bir hayli zaman yakasından düşmeyecek. Belki son çare olarak hadiseyi kendi zihninde aklileştirip, üzerindeki ağırlıktan kurtulmak için, unutmaya çalışacaktır.
Aile ortamında bile huzurunun olacağını sanmıyorum. Kendisine nispeti nedeniyle dolaylı da olsa hadiseden olumsuz etkilenecek olan yakınları, hatta hane halkı bile, onu suçlayacaktır. Önümüzdeki dönemde en çok ihtiyaç duyacağı şey yalnız kalmak olacaktır. İçinden Robinson Crusoe’ya bile gıpta edebilir. Yerine getirdiği vazife ise ona bu imkânı tanıyacak esneklikte değil. Kamu görevi yaptığı için sürekli insanlarla iletişim halinde olması gerekiyor. Büyük ihtimal yakın zamanda yıllık izne ayrılır, ya da uzun süreli rapor alarak, kendisine yönelik husumetin yatışmasını bekler.
Aradan zaman geçse bile, bu hadisenin tamamen unutulması mümkün değil! Benzer hadiseler üzerinden geçmişe atıf yapılarak, aylar, yıllar sonra bile bu hadise tekrar kaşındığı zaman haliyle Vali’nin yine canı acıyacaktır. Kendimizden pay biçelim. Birçoğumuzun hayatında Vali’ninkiyle kıyaslanamayacak nispette küçük, tesirleri itibarıyla da sadece bize dokunan, buna rağmen hatırladığımızda ruhumuza ateş basar gibi olan ve keşke yaşanmasaydı diye iç geçirip, pişmanlık duyduğumuz daha küçük boyutlu hadiseler vardır. Onları zihnimizden uzak tutmaya, unutmaya çalışırız. Vali Bey ise ne bu hadiseyi unutabilir, ne de bizim millet bunu kendisine unutturur.
Üstüne üstlük bundan sonra Yalova halkının görevine daha yeni başlamış bulunan bu valiyi benimsemesi de zor. Hatta imkânsız. Görevinin daha ilk aylarında böyle bir fiyaskoya imza atan Vali Bey’in bundan sonra Yalova’da sağlıklı bir şekilde görev yapması da hiç mümkün görünmüyor. Belki de en uygun çözüm kendisinin bu görevden affını istemesi ya da daha erken davranarak hükümetin kendisini merkeze çekmesi.
Vali Bey’in bu işteki en büyük hatası hiç kimsenin kendisine vermediği ve veremeyeceği bir yetkiye sahip olduğunu zannetmesi ve onu kullanmaya kalkışmasıdır. Kendisine ait olan tasarruf kanuni hadleri bildirmek ve şahsına verilen yetkiyi kullanarak soruşturma açmaktı. Küçük çocuğu azarlar gibi toplum önünde reşit insanlara hakaret etme ve terbiye verme yetkisi ona verilmemişti. O ise, hedef aldığı kişilerin, korkacaklarını, çekineceklerini ve vali kimliğinin ağırlığı altında ezileceklerini zannetti ve pervasızlaştı. Fakat silah ters tepti. Netice ise şimdi kendisi açısından tüm dehşetiyle ortada duruyor.
Halk ve sivil toplum örgütleri Vali’nin istifa etmesini istiyor. Büyük ihtimal böyle bir şey olmayacak. Endazesiz tutumuyla kendisini kötü bir vaziyete düşürmüş olsa da, elde etmek için yıllar boyunca uğraşıp, didindiği meslek ve kariyerinden bir çırpıda vazgeçemez. Birden en yukarılardan aşağılara inip, sade bir vatandaş gömleği giymek kolay değil. Hele hele gücünü kimliğinden alan bir insan için bu hiç kolay değil. O yüzden beni yanıltmasını beklemiyorum.
Yalnız bundan sonra ruhundaki bu manevi yükle pek rahat yüzü görmesi de mümkün değil. Başka bir vilayete atansa bile, kendisinden önce namı erişecek oraya. Üzerinden zaman geçse de suçluluk duygusundan kaynaklanan manevi eziklik psikolojisini üzerinden tümüyle atamayacak.
Kılık kıyafet konusunda kamuda ve hassaten de milli eğitim camiası içinde esnek bir tutum sergileyen hükümete rağmen valilerinin bu de facto duruma henüz ayak uyduramadığı görülüyor. Sendikal yaşamın getirdiği esnekliğin normatif davranmaya alışmış kamu idarecilerinin hepsi tarafından henüz hazmedilemediği anlaşılıyor. Sandıktan çıkan siyasiler bunu tolere edebiliyor da, mevzuat hazretlerine tabi üst düzey bürokrasi bu belirsiz durumu sağlıklı bir şekilde yorumlayıp, olumlu istikamette inisiyatif kullanamıyor. Belki de bu durumu çözmek için hükümet tarafından bir an evvel yasal düzenlemelerin yapılarak, fiili durumun resmiyete dönüşmesi gerekiyor. Yani görev, yine siyasilere düşüyor.
Bir zihniyeti bir toplumdan kazımak öyle kolay bir iş değil. Bu ülke yakın tarihinde bir tek parti tecrübesi yaşadı. O devirde nahiye müdürleri bile başında bulundukları beldelerin “Ali kıran baş keseni” idi. Halkla ilişkileri zayıftı. Hele köyden bucağa inen zavallı köylü yanlarına bile yaklaşmaktan ürkerdi.
Bugün ise durum değişmiştir. Pervasızlık ve “Ben istedim, oldu” mantığıyla yola devam etmek zor görünüyor. Böyle bir anlayış bugünün siyasileri ve kamu yöneticileri açısından çok ciddi bir handikaptır. Her şey sır olmaktan çıkmadı henüz ama ortam gittikçe şeffaflaşıyor. Basın, sosyal medya ve gittikçe bilinçlenmekte olan halk, yöneticilerin başlarının üzerinde sallanmakta olan Demokles’in kılıcı gibidir. O kılıç kesmese bile, ucu battı mı fena acıtır.
“Kim takar Yalova kaymakamını!” denirdi bir zamanlar. Meşhur sözlerimizden birisidir o da… Gelen haberlere göre Yalova’da eğitim camiası ile Vali arasında köprüler atılmış durumda. Yalovalı dostlardan işittiğimize göre halkın diğer kesimleri de Vali’nin tutumunu tasvip etmiyormuş. Halk eğer tabiri değiştirir de, “Kim takar Yalova valisini!” derse vaziyet fena. Hayırlısı diyelim. Hükümetimizin en doğru adımı atacağına inanıyoruz.
Hakkında en fazla İçişleri Bakanlığı tarafından idari soruşturma açılabilir. Vefat eden öğretmenin babası “Allah’ından bulsun!” diyerek, davacı olmayacağını ifade etti zaten. Hakkında dava açılsa da, açılmasa da Vali Bey artık millet nezdinde kendisini kolay kolay ibra edemez. Vicdanlarda çoktan hüküm giymiştir zira. Beraat etmesi cidden zor.
Sormak lazım şimdi bu hadisenin müsebbibine… Sayın Valim! Attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değdi mi bari? Yaptığın iş neye yaradı? TÜBİTAK’tan ödüllü kıymetli bir vatan evlâdının ahını alıp, kendini içinden çıkılması zor, karanlık ve kör bir kuyuya atmaktan başka…
Sözü şahsen kendisiyle tanışmak bahtiyarlığına da eriştiğim usta bir siyasetçimizin iki dizesiyle bitirelim. Ariflere has sağduyusuyla bakın ne diyor merhum Osman Bölükbaşı:
“Baş olanlar öğünmesin, ne gelirse başa gelir, Diz düşerse toprak üste, baş düşerse taşa gelir”
Allah bundan sonra hiçbir idarecimizi bu durumlara düşürmesin.
04 Nis 2024 0
13 Eyl 2023 0
19 Şub 2023 0
15 Ara 2022 0
Gergerlioğlu, Dilovası halkını tedirgin eden çevre olayını bakana sordu! DEM PARTİ Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu Dilovası’ndaki kaçak atık deposunu […]
“Emeklinin ve asgari ücretlinin maaşından çalan hükümet faiz lobisine, saraylara ve yandaşlara aktardığı paraların bedelini yine vatandaşa ödetmeye çalışıyor” diyen […]
DEM PARTİ Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, İzmit’teki 42 Evler Tren İstasyonu’na giderek açıklamalarda bulundu. 42 Evler istasyonun kaderine terk […]
DEM PARTİ Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, kötü kokusu ve kirliliğiyle sürekli gündeme gelen Kule Deresi’ni çevre sakinlerine sordu. Kule […]
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, memleketi Trabzon’da hemşehrileriyle buluştu. Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Kaya’yı makamında tebrik eden İmamoğlu, coşkulu kalabalığa yaptığı […]
Kocaeli Valiliği tarafından yapılan açıklamada; Kamyon, Çekici ve Tanker Cinsi Araçların 14 Nisan 2024 Pazar Saat 05.00’den 15 Nisan 2024 […]
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin deniz turizmini canlandırmak için İZDENİZ konforuyla sürdürdüğü İzmir-Midilli seferleri Ramazan Bayramı’na özel programla başladı. Kapı vizesinin de […]
Sarayköy Belediye Başkanı Mehmet Salih Konya, ” Tüm İslam âleminin Ramazan Bayramını en içten duygularımla kutluyor ve bu mübarek bayramın […]
İBB, Ramazan Bayramı için hazırlıklarını tamamladı. İstanbulluların 9 günlük bayram tatilini güvenli ve huzurlu bir şekilde geçirebilmesi için de çok […]
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, mesai arkadaşlarıyla Saraçhane’de bayramlaştı. Kurum olarak zor zamanlarda hizmet verdiklerini belirten İmamoğlu, “Şükürler olsun her birisinin […]
Vali bey beraat eder mi? Eder!
Vali bey beraat eder; hemde alacaklı olarak beraat eder. Tekstil medeniyetini öne çıkaran, kişiliği kravatta arayan bir toplumda, vali beyler beraat ederler. Bin lira vererek aldığı takım elbisenin boyunu, on lira vererek kestirmeyen toplumlarda, vali beyler beraat ederler. Kimler beraat etmedi ki bu ülkede. Vatandaşına “gavat” diyenlerin mükafatlandırıldığı ülkemizde, Öğretmenine saygısı olmayan bir vali neden beraat etmesin ki. Tecavüze uğrayan 13 yaşındaki çocuğun davasında; “onun rızasıyla oldu” müdafası yaparak ceza almaktan kurtulanların olduğu bir ülkede; yada, cezasını yattıktan sonra mahalleye dönüşünde “geçmiş olsun, buyur bir çay içelim” ile karşılananların olduğu bir toplumda, vali bey neden beraat edemesin ki. Şiddeti kınadığından on dakika sonra yumruk yumruğa gelen milletin vekillerinin af edildiği, yeniden vekalet aldığı bir ülkede…Listelemeye gerek yok diye düşünüyorum.
Saygılar hocam…