Latest update 18 Eylül 2024 - 10:15
04 Tem 2015 Konuk Yazar Konuk Yazar, Köşe Yazarları 0
Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal’alı zindanlı saraylar;
Ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma’bed;
Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed,
Mâzîleri âtîlere nakletmeye me’mûr;
Ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sûr;
(Tevfik Fikret)
Aldoux Huxley Cesur Yeni Dünya adlı romanda bir distopya (olumsuz ütopya) tasarlar. Romanda gelecekte her şeyin alınıp satıldığı insanların tüketim kölesine dönüştürüldüğü toplum yapısını anlatır. Makineler gibi insanlarında programlandığı bir toplum tasavvuru. Yöneticilerin kölelere köleliklerini sevdirdikleri ve itaatkarlığa zor kullanmadan boyun eğdirdikleri geleceğe dair bir toplum yapısı. Roman 1932 de kaleme alınmıştı. Günümüzden 500 yıl sonrasını tasavvur eden bir kehanetti. Çok değil.2000’li yıllarda yaşıyoruz.
Peki farklı mı?
“Kitleleri kırlardan nefret etmeye şartlandırıyoruz, aynı zamanda onları sevmeye şartlandırıyoruz. Tüm doğa sporlarının gelişmiş aletlerle yapılmasını sağlıyoruz. Böylece hem endüstriyel ürünler, hem de ulaşım tüketiyorlar.” diyor romanda…Her şey gibi doğa da metalaştırılmıştır.
Francis Bacon, “Bilgi güçtür” diyeli yine neredeyse 500 yıl geçmiş.Binlerce yıllık tarihten bir geçmişten, kültürel birikimden sonra günümüzde varolduğumuz ve yaşadığımız süreç Post Modern Toplum olarak adlandırılıyor. Yani bilgi ve uzay çağı. Artık mağara resimlerinden ve atların hızıyla yetindiği zamandan çok farklı bir dünyadayız. Ahmet Hamdi Tanpınar “Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendisine dokunmasın.”der. İnsan “hız” kavramının etkisinde bilginin kontrolünü kaybetmiş halde. Her şey çok çabuk değişiyor.İnsanlar bilgiye her zaman önem vermişlerdi. Eski toplumlar bilgeliği her zaman el üstünde tuttular. Günümüzde krallardan çok filozofların adlarını biliriz. Hatta hristiyanlık ona yücelik atfetti kutsallaştırdı tabi dinsel bilgelik olarak: Hagia Sophia (Aya Sofya) gibi anıtlaştırdı.
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir diyordu Heraklitos. Çünkü değişmeyen dogmalara karşı toplumu hızla dönüştüren bilimsel fikirler yanyana savaşım veriyor. Yani “Fikirlerin çatışması değişimin başlangıdır.” Emre Kongar’ın bir kitabında yazıyordu sanırım “Üniversite Üzerine…” idi adı…
“Görülmeye ve duyulmaya değmeyen gerçeklere karşı ‘gözlerini kapamak ve kulaklarını tıkamak’ kesin inançlının özel bir yeteneğidir ve bu onun eşsiz cesaret ve azminin kaynağıdır.”diyen ve en liberal tezler ileri süren sivil toplumun sözcülüğünü yapan Eric Hoffler, “Tarihte büyük eser yaratan kişiler, hep büyük şehirlerde ortaya çıkmışlardı. Yaratıcı kişiler köyde, ormanda, kırda, dağ başlarında ortaya çıkmıyorlardı. Nasıl çıksın ki, yabancı şeylerin hoş karşılanmadığı ortamda ne yaratılabilir ki? İnsan şehirde insanlığını bulmuştur. Şehir olmaksızın insan da bir şey değildir. Ancak ne var ki insanı kokuşturan, dejenere eden de şehirdir. Eğer biz şehirlerimizi yaşayabilir ve yaşanabilir durumda devam ettiremezsek bazı büyük ulusların ölümünü görebiliriz” diyordu.
Tarihçi Henri Pirenne’e göreyse sivil toplum dediğimiz sadece idari siyasal değil dinsel otoritenin üzerine inşa ediliyordu. (Ortaçağ Kentleri). Bu kitapta Pirenne: “Gerçekten, 6.Yy’ın başlangıcından itibaren civitas sözcüğü, piskoposluğun merkezi anlamını kazanmıştır. Kilise, temelinin dayandığı imparatorluktan sonra varlığını sürdürürken, Roma kentlerinin varlığının korunmasına büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Her kent çevresindeki kutsal alanın pazarı, o yöredeki büyük toprak sahiplerinin kışlık barınağı ve uygun bir yerde kurulmuşsa , Akdeniz kıyılarına yakınlığı oranında gelişmiş bir ticaret merkeziydi.” demektedir.
Peki farklı mı?
Yazıdan sonraki zaman dilimi günümüzden 5 bin yıl önceki upuzun evredir. Öncekinin ise milyonlarca yıl sürdüğü tahmin ediliyor. İnsanın bırakalım alet edevat yapmasını bir taşı yontabilecek aşamaya geçmesi bile binlerce yıla tekabül ediyor.Yazının icadıyla tarihli dönemler başlamıştır: Sırasıyla antik dönem, Paleolitik Çağ (Eski -Yontma- Taş), Neolitik Çağ (Yeni -Cilalı- Taş), Kalkolitik Çağ (Bakır Taş), Tunç Çağı ve Demir Çağı’dır. Neolitik devir yani taş döneminin son evresi “neolitik devrim” olarak adlandırılıyordu. Bakır madeninin bilhassa tunç ve demirin keşfi gelişme sürecini hızlandırmış yazının başlattığı kültürel gelişme ilk uygarlıkların ortaya çıkışını sağlamıştır. Kağıdın bulunması ve matbaanın icadı ise endüstriyel devrimden Yazılı tarih insanın bedensel evriminden kültürel evrime tam olarak geçtiği zamanı (çağ) kapsar.Yani kültürel devrelerden her biri bir taşa şekil verip onu kullanmakla eşdeğer. Avcılık ve besi toplayıcılığı insana ilişkin bildiğimiz tek ekonomik etkinliktir.
Ya kentleşmeye ilişkin olan kültürel evrim…
Saydığım bütün evreler taşın sonra madenlerin işlenmesinden ibaret. İklimlerin ısınması hayvanların evcilleştirilmesi kültürel gelişmenin birer halkasıydı. Mağaralarda barınan yüksek tepe güvenli kayalıklarda ev kuran insanın düzlük yerlere inmesi için binlerce yıl geçmesi gerekti. Çünkü insanın yaşaması için aşağılar hiç tekin değildi. Soğuk ve zor söz konusu idi.
Peki farklı mı?
Sanırım Coğrafyanın insan karakterini tayin ettiğine ilişkin değerlendirme İbn Haldun’a aitti. Napolyon’un da benzer bir sözü vardır:“Coğrafya ülkelerin kaderini belirler!” şeklinde. “Tek korktuğum düşman doğadır.” demesi de bu sözleri iklim ve yer şartlarından başarısız olduğu bir seferden sonra sarfettiğini düşündürüyor.
Kısaca özetlersek, o upuzun zaman dilimi olan paleolitik çağda insanlar henüz binlerce yıllık bilgi ve kültürel birikimden yoksun olarak mağaralarda yaşamak ve avcılık toplayıcılıkla yetinmek zorundaydı Bir sonraki neolitik çağda ise köyler kurup üretime geçebildiler… Kalkolitik dönemde üretimde uzmanlaşıp toplumsal gelişmelerle tanıştılar. Tunç çağı ise ilerlemenin başlangıç noktası oldu Karmaşık toplumsal yapılara ulaşması bu sayede oldu. İnsanlığın ilerlemesinin doruk noktası ise demir çağının başlamasıdır.
Jean-Jacques Rousseau, “Kentiyapılar oluşturur, ancak bu yapıları yapan yurttaşlardır” demiyor muydu. Yaşadığım kent Bursa bu insanlık gelişim evrelerinde hangi aşamalardan geçmişti, Bursa’nın tarihi nerede başlıyor ve hangi izlerde yaşıyor ve şimdi bu izler (buluntular) ne hallerdedir? Buna yanıt arıyordum…
Devam Edecek..!
18 Oca 2024 0
23 Eki 2023 0
12 Haz 2023 0
06 Nis 2023 0
AK Parti İzmit İlçe Başkanı Halil Güngör Dokuzlar, Milli İrade Meydanını eleştiren İYİ Parti İzmit İlçe Başkanı Halim Tamyüksel’e cevap […]
Ülkenin çökmüş sendikacılığının içinden doğan ve kurtarıcı gözüyle bakılan sendikası Hürriyetçi Eğitim Sen ülkenin kanayan yaralarına merhem olmaya devam ederken […]
İnegöl’de çok daha riskli bölgeler öylece dururken, Devlet Hastanesi karşısındaki merkezi bölgedeki konutların bulunduğu alanın apar topar kentsel dönüşüm uygulama […]
15 Haziran 1928’de Atatürk ile görüşen Gerard Vissering’in uzun çalışmalar sonucunda hazırladığı rapor ve tüzük yüz yıla yakın bir zaman […]
İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, inşaat çalışmaları tamamen duran Ali Osman Sönmez Çekirge Devlet Hastanesi sorununu Meclis gündemine taşıdı. […]
Ağustos’taki Vatan Hilmi Özden Ağustos ayı; şanlı tarihimize zaferler ayı olarak geçmiştir. Müslüman Türk Milleti 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt […]
TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Mühip Kanko, Türkiye’de sağlık politikalarındaki geri adımları ve yanlış kararları […]
Sabit ve dar gelirli vatandaşlar için TOKİ aracılığı ile uygun ödeme koşullarıyla yapılacağı sözü verilen 100 bin konutluk projedeki binlerce […]
Niyet başka akıbet başka! Prof. Dr. Ata Atun Yunanları ve Rumları, aile yapıları, kültürleri, inanışları, eğitimleri, mizahları, kafa yapıları, […]
“Barış için genel af şart” Milliyetçi Sol Parti (MİLLİ SOL) Genel Başkanı gazeteci Hüseyin Alpay, Türkiye’deki cezaevlerinin toplam kapasitesinin 250 […]