Latest update 18 Eylül 2024 - 10:15
24 Oca 2024 Konuk Yazar Konuk Yazar, Köşe Yazarları, Sürmanşet 0
Tarhana çorbası, çorbaların piri olduğu gibi aynı zamanda çok da keyifli bir hikâyeye sahiptir…
Kesin tarihi bilinmiyor,
Ancak, Yavuz Sultan Selim’in hükümranlık döneminde geçtiği rivayet edilen bir olay anlatacağım bu yazıda.
Yani tarhana çorbasının hikayesi için,
1512 ile 1520 arasında bir zaman diliminde, Edirne’nin dar gelirli mahallerinden birisindeyiz…
Aylardan Ramazan, iftara az bir süre kalmış…
Osmanlı Sultanı, hiç de nadir olmadığı şekilde veziriyle birlikte tebdili kıyafet Edirne sokaklarında yürümektedir.
Yürümektedir diyoruz da…
Esasen teftiş ve denetleme yapmakta,
Halkın arasına karışarak, tebaasının durumunu bizatihi incelemekte,
Ve,
Sorunları ilk ağızdan dinlemektedir.
Mahalle arasında dolaşmakta iken vakit girer,
Ve,
İftar topu patlar…
O esnada, önünden geçmekte oldukları eski püskü ve ayakta dahi durmakta zorlanan bir evin kapısından,
Yılların yorgunluğu bedenine sirayet etmiş, kamburundan iki büklüm kalmış, üzerindeki elbisesi yamalar içerisinde, oldukça yaşlı, ama nur yüzlü bir kadın seslenir:
“Evlatlarım top patladı, gelin hadi. Karnınız açtır sizin, orucumuzu beraber açalım. Allah ne verdiyse hep birlikte paylaşalım…”
Sultan Yavuz ile veziri tebdil-i kıyafet halinde davete icabet eder,
İçeri girerler,
Ve,
Yer sofrasında bekleyen yaşlı amcanın buyur etmesi üzerine selam vererek hemen yanına otururlar
Ortada bir tahta sini,
Üzerinde buram buram tüten,
Tüttükçe iştah açan bir kâse çorba,
Ve,
Hepi topu birkaç somun ekmek vardır…
Ancak…
Çorba o kadar lezzetlidir ki,
O saray mutfağındaki baş aşçıların yaptığı birbirinden güzel yemekler bir yana,
Bu çorba diğer yana konulacak olsa, padişah ve vezirinin tercihi şüphesiz bu çorbadan yana olacaktır.
Vezir o esnada bir anlık gafletle ağzından lafı kaçırır:
“Hünkarım ben hayatımda bu kadar lezzetli bir çorba içmedim…”
Sofralarındaki misafirin Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Han olduğunu anlayan yaşlı karı koca iki büklüm halde bir yandan şaşkınlık diğer yandan eziklik ve derin mahcubiyet içerisinde girerler söze dilleri döndüğünce:
“Efendi Hazretleri, lütfen kusurumuza bakmayınız, sizleri çok daha iyi ağırlayabilmek isterdik. Lakin bizler yoksul ve dar gelirli insanlarız. Bizim bu dar hanemizde ancak bu çorba kaynar.
Bu nedenle sizlere yalnızca “dar hane” çorbası ikram edebildik…”
Sultan Yavuz bu durumdan çok etkilenir.
Akabinde mahalle halkına ciddi bir yiyecek yardımında bulunur.
Ve…
Rivayet olunur ki,
Dar hane çorbası, zaman içerisinde tarhana çorbasına evrilir dillerde…
Bu hikâyeyi Edirne ziyaretim esnasında öğrenmiştim; ne kadar doğrudur bilemiyoruz.
Ancak,
Araştırırsanız birçok yerde benzeri öykülemelere rastlayabilirsiniz.
Dar hane çorbasının zaman içerisinde tarhana çorbasına dönüşüm hikayesi benim çok hoşuma gitti,
Hatta,
Etkileyici bulduğumu söyleyebilirim.
Adı tarhana olmasa da göçebe Türk kavimlerinde de gıdaların korunması için benzeri yöntemler zaten vardı.
Çünkü,
Bozkır yaşamında gıdaları saklamak çok kritikti…
Et ürünlerini birçok farklı yöntemle kurutuyorlardı,
Ve bu şekilde çok daha uzun ömürlü oluyorlardı.
Örneğin,
Uzun bir yola giderken tuz ve baharatla yoğrulan parça et, atın eyerinin altına konulurdu.
Binicinin ağırlığının etkisiyle de suyunu tamamen salınca bozulma sorunun önüne geçildiği gibi bu şekliyle oldukça da lezzetli bir hal alıyordu,
Ki,
Bastırılarak elde edilen bu fermente ete “bastırma” adı verilmekteydi.
Bastırma da zaman içerisinde dilimizde “pastırma” ‘ya dönüşmüştür.
Et ürünlerini saklamak mümkündü de onca büyük ve küçükbaş hayvanlardan gelen sütün de uzun süre saklanabilmesi gerekirdi.
İşte sütü de yoğurt yapılarak kurutur,
Hatta göçerler onu biber, domates soğan, nane ile karıştırılarak çorba haline getirirlerdi.
Etimolojik açıdan incelediğimizde, Nişanyan Sözlük ‘e göre Farsça “tarhına” veya “tarhane” sözcüklerinden alıntılanmıştır,
Ve,
Orijinal olarak kurutulmuş yoğurttan yapılan çorba anlamındadır.
Bu kelime ise yine Farsça “tar” yani “yaş, ıslak” ile “han” yani “yemek” sözcüklerinin bileşimidir.
Hem masalsı anlatım,
Hem de duygulara dokunan yönü olması itibarıyla tarhana çorbasının “dar hane” den evirilişi açıkçası bende daha çok karşılık buldu.
Hatta,
İster böyle bir durum yaşanmış, ister yaşanmamış olsun benim için tarhana “dar hane” den gelmiştir artık…
Konuk Yazar: Dr. Cüneyt Yardımcı
AK Parti İzmit İlçe Başkanı Halil Güngör Dokuzlar, Milli İrade Meydanını eleştiren İYİ Parti İzmit İlçe Başkanı Halim Tamyüksel’e cevap […]
Ülkenin çökmüş sendikacılığının içinden doğan ve kurtarıcı gözüyle bakılan sendikası Hürriyetçi Eğitim Sen ülkenin kanayan yaralarına merhem olmaya devam ederken […]
İnegöl’de çok daha riskli bölgeler öylece dururken, Devlet Hastanesi karşısındaki merkezi bölgedeki konutların bulunduğu alanın apar topar kentsel dönüşüm uygulama […]
15 Haziran 1928’de Atatürk ile görüşen Gerard Vissering’in uzun çalışmalar sonucunda hazırladığı rapor ve tüzük yüz yıla yakın bir zaman […]
İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, inşaat çalışmaları tamamen duran Ali Osman Sönmez Çekirge Devlet Hastanesi sorununu Meclis gündemine taşıdı. […]
Ağustos’taki Vatan Hilmi Özden Ağustos ayı; şanlı tarihimize zaferler ayı olarak geçmiştir. Müslüman Türk Milleti 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt […]
TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Mühip Kanko, Türkiye’de sağlık politikalarındaki geri adımları ve yanlış kararları […]
Sabit ve dar gelirli vatandaşlar için TOKİ aracılığı ile uygun ödeme koşullarıyla yapılacağı sözü verilen 100 bin konutluk projedeki binlerce […]
Niyet başka akıbet başka! Prof. Dr. Ata Atun Yunanları ve Rumları, aile yapıları, kültürleri, inanışları, eğitimleri, mizahları, kafa yapıları, […]
“Barış için genel af şart” Milliyetçi Sol Parti (MİLLİ SOL) Genel Başkanı gazeteci Hüseyin Alpay, Türkiye’deki cezaevlerinin toplam kapasitesinin 250 […]