Latest update 18 Eylül 2024 - 10:15
19 Mar 2015 admin Köşe Yazarları, Manşet, Politika, Sürmanşet, Türkiye 0
Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde kalem oynatan bir köşe yazarı 25 Aralık 2014 tarihli yazısında eksantrik bir yaklaşım sergilemiş. Laiklik ile kadın hakları arasında tuhaf bir korelasyon kurmuş. Bu iktidar döneminde laiklikten kopma ve laik hayat tarzının(!) rafa kaldırılması sonucunda kadın haklarında büyük gerilemeler yaşandığını da zikretmekten imtina etmemiş.
Doğrusu bu satırları okuyunca çok şaşırdım. Türkiye’deki feminist damar güçlü olmadığı için kadın haklarının gerileme içinde olduğunu söyleseydi belki daha inandırıcı bir görüş serdetmiş olurdu hazret! Bir iddia ancak bu kadar çürük bir temel üzerine bina edilebilirdi.
Bu beyefendinin Türkiye’nin son otuz yıllık siyasal ve toplumsal tablosu hakkında en ufak bir bilgisi ve görgüsü yok anlaşılan. Bizim kuşağın seyretmekten yorulduğu, şahit olmaktan perişan olduğu yürek yanığı hadiselere yaşı itibarıyla bizden çok daha kıdemli olan bu muhterem acaba hiç şahit olmadı mı? Üniversite kapılarında en temel hakları olan eğitim hakkından mahrum bırakılanlar, başörtüsü taktıkları için ikinci sınıf insan muamelesi görenler, okul birincisi oldukları halde diplomaları şeref kürsüsünde kendilerine verilmeyip, okulun arka kapısından kovulanların ve hiç hak etmedikleri muamele ve hakaretlere uğrayanların cinsiyeti neydi acaba? Onlar kadın değil miydi? Kendilerinin anladığı manadaki laikliğin tavizsiz uygulandığı dönemlerde binlerce genç kızın kadın olmalarına bakılmaksızın üniversiteden atıldığı, mesleklerini icra etmekten men edildiği gün gibi aşikârdır. O günkü laiklik bu kadınların haklarını korumadığı gibi, “Giyim tarzınız laikliğe aykırıdır!” denilerek, eğitim ve çalışma haklarını ellerinden almanın da kanuni gerekçesi sayılmıştır. Ceberut mantık onlara şu mesajı vermiştir: Okumanız da, çalışmanız da ancak başınızı açmanıza bağlıdır. Mesleğinizde bir numarada olsanız, başınızdaki örtüyle ancak çalışmayı hayal ettiğiniz kurumun hademesi ya da temizlikçisi olursunuz.
Bir de sayın yazar laiklik karşıtı olduğu Anayasa Mahkemesi’nce hükme bağlanmış bir siyasi partinin ezberindeki hayat tarzını topluma zorla kabul ettirmeye çalıştığını iddia etmiş. Bunu söyleyen zât, laiklik adı altında batılı hayat tarzının bu milletin evlatlarına yıllardan beri onları en doğal haklarından mahrum bırakarak, hatta bu hakların tehdit vasıtası gibi kullanılarak dayatıldığına ve insanların bir hayat tarzına angaje edilmeye çalışıldığına hiç şahit olmadı mı acaba? Heyhat!
Bugünkü iktidar belli bir hayat tarzının mümessili ve bir ölçüde de müdafii olsa da, kamu otoritesini kullanarak farklı hayat tarzlarını boğmaya kalkışmamıştır. Kendi tabanını oluşturan kitleyi yıllardan beri kamusal hayatta çektikleri sıkıntılardan kurtarmış, fakat muhalif kitleyi benzer sıkıntılara uğratacak kanunlar çıkartmamış, onlara yönelik olumsuz bir adım atmamış, bu istikamette somut bir icraat ortaya koymamıştır. İktidara yönelik eleştirilerin çoğunluğu bu konuda attığı somut adımlardan değil, kimliğinden, imajından ve bakış açısından kaynaklanmaktadır. Yani iktidara muhalif olan zümre bir tür niyet okuyuculuğu yapmakta ve bunun üzerinden iktidarı töhmet altında bırakmaktadır.
Bu iktidar döneminde laik hayat tarzını(!) benimsemiş endişeli modernler aleyhine değişen ne olmuştur? Bu hükümet iktidara gelmeden önce laik kesim denilen kitle son derece rahat ve standartları yüksek bir hayat yaşamaktaydı. Özel hayatlarına herhangi bir müdahale söz konusu değildi. Kendilerine ayrılmış yaşam alanlarında ve özellikle de deniz kenarlarında istedikleri hayatı yaşamaktaydılar. Bu kesimin çocukları üniversitelerde herhangi bir kısıtlamaya uğramadan ve negatif bir ayrımcılığa tabi tutulmadan rahat bir şekilde eğitimlerini sürdürmekteydi. Bu iktidar döneminde sahip oldukları bu haklar ellerinden alınmış mıdır? Bu kesimin çocuklarına okullarda herhangi bir baskı yapılmakta mıdır? Bugünkü iktidar onların zihniyetinde olmasa bile bu kesimin hayat tarzına dokunmamıştır. Bu iktidar döneminde bu kesimin hayatında değişen önemli bir şey olmamıştır. Geçmişteki hayatlarına herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin, aynen bugün de devam etmektedirler. Peki, öyleyse değişen ne olmuştur? Değişen, yıllar yılı ancak başlarını açtıkları takdirde eğitim hakkına kavuşabilecekleri tehdidine muhatap olan hanımların en az çeyrek asırdan beri devam eden mağduriyetlerinin sona ermesi olmuştur. Bu, kadın hakları adına bir ilerleme değil midir?
Durum bu merkezde olduğuna göre sayın yazar herhalde sadece başı açık olan kadınları, kadın olarak görmekte, diğerlerini ise taife-i nisvandan saymamaktadır. Kendisinin de mensup olduğu camianın içinde, sahip olduğu hukuk adamı kimliğine rağmen “Laik olmayan, insan bile değildir” diyebilecek kadar fanatik tipler olduğunu hatırladığımızda köşe yazarının yaklaşımını yadırgamamak gerekiyor. Onlara göre ancak başı açık olanlar kadındır.
Yine bu camianın içinde artık dünyadaki nefes sayısını tamamlamış bir başka isim daha vardır ki, YÖK üyesi olduğu dönemde başörtüsünün serbest bırakılmasına karşı çıkarken “Şimdi biz asılız, dolayısıyla bizim istemediğimiz bir şeyin bu ülkede olması mümkün değil!” diyerek, demokrasiye olan inancını(!) göstermiştir. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği isimli kuruluşun da başkanlığını yapan bu şahıs aynı zamanda bir hanımdır. Bir kadın olmasına rağmen hemcinslerinin maruz kaldığı muamelelere karşı çıkmak şöyle dursun, tam aksine destek olmuştur. Kadınların uğradığı şiddete karşı olduklarını iddia eden bu zihniyet, iddiasında samimi değildir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi laikliği bir hayat tarzı olarak algılayan bu zihniyet mensupları nezdinde sadece başı açık olan kadınlar bireydir ve sadece onların savunulmaya değer hakları vardır. Başı kapalı olan kadınlar ise edilgendir ve kendileri gibi çağdaş kafaların(!) vesayet ve rehberliğine muhtaçtır.
Yine sayın yazara şu soruyu sormak gerekiyor: Acaba bu ülkede laiklik Türk Milleti’nin kâffesi için mi, yoksa bu ülkenin kaymağını yemeğe alışmış Beyaz Türkler için mi vardır?
Bugün eskisine nispetle Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasadaki tanımına uygun olarak laik ve sosyal karakterli bir hukuk devleti olduğu daha rahatlıkla söylenebilir. Zira bugün ne başı açık ne de kapalı olduğu için insanlar üniversiteden atılıp, eğitim hakları ellerinden alınmıyor. Zorbaca yöntemlerle, ikna odalarıyla üniversite talebelerine psikolojik baskı yapılmıyor. Eğer bugün bu ülkede kadın başka açılardan şiddete maruz kalıyorsa, hiç şüphesiz bu durum daha önceki iktidarlar döneminde de vardı. Bunun da sebebi ne töredir; ne de laikliğin olmaması… Millet olarak bizi üzen bu hadiselerin daha derinlerde yatan sosyal sebepleri vardır. Ve bu sebepler de tek bir hükümete fatura edilemeyecek kadar çok ve karmaşıktır. Ayrıca şu da unutulmamalıdır ki, taktığı başörtüsünden dolayı itilip kakılmış, dereceyle kazandığı fakültenin kapısından tard edilmiş, kısacası laik hayat tarzına(!) uyum sağlamıyor diye en tabii hakları gasp edilerek, kadınlık onurları çiğnenmiş yığınla hanımefendi vardır bu ülkede. Bu kadınlara yaşatılan travma sayın yazarın inandığı laiklikten henüz geri adım atılmadığı bir dönemde vuku bulmuştur.
Sayın yazar ve şürekâsının gözünde laiklik toplumsal uzlaşmaya hizmet eden bir denge unsuru değil, batılı referanslara göre şekillenen bir hayat tarzının mütemmimidir. Bu çerçevede geçmişte ezberlerindeki hayat tarzını topluma cebren kabul ettirmeye çalışan da gerçekte kendileri olmuştur. Bugün ise artık buna imkân kalmamıştır. Kamu otoritesini kullanarak, başkalarının hayatı üzerinde istedikleri gibi hesap yapmak imkânını yitirdikleri içindir çıkartmış oldukları bu kuru gürültü.
Ülkemizde bir kısım zevat laikliği tanımlarken din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılıp, din ve vicdan özgürlüğünün garanti altına alınması olarak tanımlasa da, laiklik ile ilgili olarak şuuraltında kavramın tanımıyla bağdaşmayan daha farklı yargılar taşıyor. Laikliği belli bir hayat tarzıyla sınırlıyor. Bunu yaparken de, laikliğin toplumun bütününü kucaklayan bir niteliğe sahip olmasını önlüyor. Laikliğe böyle bir anlam yükleyen bu zihniyet, mahiyet itibarıyla onun toplumu kuşatıcı bir özelliğe değil de, dönüştürücü bir tesire sahip olduğunu zannediyor. Cumhuriyetin doksan yıllık kazanımlarının da laiklik sayesinde gerçekleştiğine inanıyor.
Bu zihniyet laiklik yoluyla bu toplumun bir gün mutlaka modernleşeceğini, Batılılaşacağını, kendi mazisi ile bağlarını kopartacağını ve tarihinden kaynaklanan kendince marazi bulduğu bir takım adet ve takıntılarından kurtulacağını zannetmiş, ama bu öngörü tarihi ve sosyolojik derinlikten mahrum olduğu için isabetsiz olmuştur.
Reformlar yaparak ve kanun gücüne dayanarak devlet hayatında bir takım düzenlemeler yapabilirsiniz. Ama toplumun sinir uçlarına dokunamazsınız. Dokunsanız bile muvaffak olamazsınız. Kısa vadede başarılı olmuş gibi görünseniz de, orta ve uzun vadede daima kaybedersiniz. Bir toplumun sosyolojik gerçeklerini hiçe sayamazsınız. Toplum mühendisliği yaparak toplumun bütününe kafanıza göre şekil veremezsiniz.
Köşesinde laikliğin fazileti üzerine nutuk atan bu zevatı gördükçe insanın aklına Fransız İhtilâl tarihinin ünlü simalarından Madam Roland geliyor. Konvansiyon Meclisi tarafından idama mahkûm edilen ve cezası 8 Kasım 1793 günü infaz edilen bu asil kadın altından daha değerli olan başını giyotine uzatırken aynen şöyle der: “Ey Hürriyet! Senin adına ne cinayetler işleniyor” Ülkemizin son kırk yıllık siyasi hayatına bakıp da, tarifi bile doğru düzgün yapılmamış bir laiklik uğruna ülkemizde her biri birer sosyal cinayet hükmünde olan hak mahrumiyetlerini gördüğümüzde insanın ister istemez Madam Roland gibi haykırası geliyor: “Ey Laiklik! Senin uğruna bu ülkede ne cinayetler işlenmiştir.”
28 Ara 2023 0
01 Nis 2023 0
14 Oca 2020 0
15 May 2019 0
AK Parti İzmit İlçe Başkanı Halil Güngör Dokuzlar, Milli İrade Meydanını eleştiren İYİ Parti İzmit İlçe Başkanı Halim Tamyüksel’e cevap […]
Ülkenin çökmüş sendikacılığının içinden doğan ve kurtarıcı gözüyle bakılan sendikası Hürriyetçi Eğitim Sen ülkenin kanayan yaralarına merhem olmaya devam ederken […]
İnegöl’de çok daha riskli bölgeler öylece dururken, Devlet Hastanesi karşısındaki merkezi bölgedeki konutların bulunduğu alanın apar topar kentsel dönüşüm uygulama […]
15 Haziran 1928’de Atatürk ile görüşen Gerard Vissering’in uzun çalışmalar sonucunda hazırladığı rapor ve tüzük yüz yıla yakın bir zaman […]
İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, inşaat çalışmaları tamamen duran Ali Osman Sönmez Çekirge Devlet Hastanesi sorununu Meclis gündemine taşıdı. […]
Ağustos’taki Vatan Hilmi Özden Ağustos ayı; şanlı tarihimize zaferler ayı olarak geçmiştir. Müslüman Türk Milleti 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt […]
TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Mühip Kanko, Türkiye’de sağlık politikalarındaki geri adımları ve yanlış kararları […]
Sabit ve dar gelirli vatandaşlar için TOKİ aracılığı ile uygun ödeme koşullarıyla yapılacağı sözü verilen 100 bin konutluk projedeki binlerce […]
Niyet başka akıbet başka! Prof. Dr. Ata Atun Yunanları ve Rumları, aile yapıları, kültürleri, inanışları, eğitimleri, mizahları, kafa yapıları, […]
“Barış için genel af şart” Milliyetçi Sol Parti (MİLLİ SOL) Genel Başkanı gazeteci Hüseyin Alpay, Türkiye’deki cezaevlerinin toplam kapasitesinin 250 […]