Latest update 18 Eylül 2024 - 10:15
09 Nis 2017 admin Köşe Yazarları, Politika, Sürmanşet 2
Çift Başlılık
Herkes dünyanın bir öküzün boynuzları üzerinde duran tepsi gibi olduğunu biliyorken Galile (Galileo) diye biri çıkmış, “dünya hem yuvarlak hem de dönüyor” diye saçma bir fikir ortaya atmış. Kıyamet kopmuş. Galile, bu aptalca düşüncesinden dolayı idama mahkûm edilmiş. Bir süre sonra Galile’nin gerçeği söylediği ortaya çıkmış. İşte bu olay, Avrupa’nın düşünce sistemini temelden değiştirmiş. Yeni Galilelerin aynı zulme uğramamaları için fikirlerin serbestçe dile getirilmesine imkân tanınmış. Bugün adına “düşünce özgürlüğü” diyoruz.
Amerika’yı yeniden keşfetmenin anlamı yok, derler. Yukarıdaki olay herkesçe bilinip dururken bizde düşünce özgürlüğü bir türlü zemin bulamaz. Nazım Hikmet Ran, Hüseyin Nihal Atsız, Necip Fazıl Kısakürek gibi birbirinden farklı düşünen insanlar, yanlış düşündükleri için hapse atılmışlardır. Benzeri hapis olayları bugün de yaşanmaktadır. Peki, doğru düşünce nedir? İnsanlar fikir üretmekten korkarlarsa ülke nasıl kalkınacak, doğru yolu nasıl bulacaktır? İşte bu yüzdendir ki bu ülkede mucitler yetişmemektedir. Yoksa bir bakanın dediği gibi Müslüman olduğumuz için değil.
Yanlış yollar bilinmeden doğru yolda yürünüp yürünmediği bilinemez. Yanlış fikirler üretilmeden de doğru fikir üretilemez.
Karl Marks, “her tez kendi antitezini, tez ve antitez birleşerek sentezi oluşturur. İşte tam bu noktada sentez, tez haline gelecektir ve kendi antitezini ortaya çıkaracaktır” demiş. Bu sözü Marks söylediği için birilerine göre yanlış, başka birilerine göre doğru mudur? Yoksa kim söylerse söylesin; doğru, doğru mudur?
Güdümlü medyamız, yıllarca sağ, sol kavramlarını, koalisyonların kötü yönetimler olduğunu işledi, durdu. Bugün bunların sancısını çekiyoruz. Halkımız sağcı, solcu diye bölünmüş durumdadır. Sağ bir tez ise sol da antitez olmalı. Hani, sentez nerede? Neden oluşmuyor?
Anayasaların bir toplumsal sözleşme olduğu iddia edilir. Eğer bu bir sözleşme ise karşılıklı haklar söz konusudur. Yıllarca eleştirilen 82 Anayasası da karşılıklı hakları düzenlemiştir. Bunlardan halka ve bireylere verilen “angarya yasaktır” hükmü uygulanmamıştır. Eleştiri konusu değildir. “İmtiyaz verilemez” hükmü uygulanmamıştır. Eleştiri konusu değildir. Eleştirilen hükümlerin neredeyse tamamı yönetimle ilgili hükümlerdir. Yapılan değişiklikler de bu yönde yapılmış, halkın yaşantısını kolaylaştıracak hükümler hiç ele alınmamıştır. Nitekim 16 Nisan’da oylanacak değişiklikler de bu yöndedir. Mesela meclisin yetkilerinin önemli bir bölümü elinden alınmış olmasına karşın milletvekili sayısı 600’e çıkarılmaktadır. Bana göre 100 bile çoktur. Seçilme yaşı 18’e indirilecektir. 18 yaşında seçilebilmek için kişinin 10 yaşında siyasete başlayıp kendisine bir siyasi zemin oluşturması, siyasi rüştünü ispat etmesi gerekir. Hâlbuki 18 yaşından önce siyaset yasaktır. Öyle ise bu hüküm sıradan vatandaşlar için asla uygulanamayacaktır. Sadece babaları belirli konumlarda olanların seçilme ihtimalleri vardır. Bu örtülü bir imtiyazdır.
Demokrasi, tanım olarak halkın kendi kendisini yönetmesidir ancak uygulamada bu mümkün değildir. Bu yüzden halk, yetkisini temsilciler eliyle yerine getirir. Temsilcilerin kendisini seçen halkla bir uzlaşı içinde olması gerekir. Başka bir deyişle halk, uzlaşabileceği kişileri yönetime getirir. Seçimden sonra ise temsilcilerin halkla uzlaşmasının devam edip etmeyeceği temsilcilerin inisiyatifindedir. Kısaca halkın temsilcilerle uzlaşması sadece seçim anında geçerlidir. Halkın yararını ise mevzuat gözetir. Temsilcilerin de bu mevzuat içinde kalmaları hayati bir öneme sahiptir. Burada da denetim mekanizması bir sorun olarak ortaya çıkar. Yapılacak değişiklik ise sadece bir kişinin yetkilerini genişletmeye dayalıdır. Yetkileri genişletilen kişinin denetlenmesi sadece teoride vardır. Uygulamada herhangi bir denetim yapılamayacaktır. Eğer halk denetleyebilir olsaydı DENETİM, demokrasinin temel sorunu olarak ortaya çıkmazdı.
Önümüzde ülkenin geleceğini derinden etkileyecek bir referandum vardır. Tek kişilik yönetime evet denmesini isteyenler, sık sık çift başlılığın kavgalara yol açtığını örnekleriyle meydanlarda dillendirmektedirler. En çok bilinen kavga ise Rahmetli Ecevit ile 10. Cumhurbaşkanı Sayın Sezer arasındaki kavgadır. Bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sırasında Sayın Sezer, rahmetli Ecevit’e anayasa kitapçığını fırlatmıştır. Sayın Sezer, bu eylemi yaparken rahmetli Ecevit’i yaralamak mı istemiştir? Hayır. “Mevzuata (anayasa, yasa ve yönetmeliklere) uymayın” mı demek istemiştir? Hayır. Hiçbir DEVLET yöneticisi böyle bir şey istemez! Mafyanın bile kendi içinde işleyen yasaları vardır. Hal böyleyken bir DEVLET yetkilisi nasıl böyle bir şey söyler? Sayın Sezer, bu eylemi yaparken “anayasayı oku da sınırlarının dışına taşma” uyarısını sert bir üslupla dile getirmiştir. Rahmetli Ecevit gibi demokrat bir kişiliği bile anayasa sınırları içinde kalmaya davet etmiştir. Bunun neresi kötü? Sadece “böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var” cümlesini söylemesi için padişahlar, yüzlerce yıl sarayda soytarı beslemişlerdir. Böylece kendi güçlerine bir sınır çizmişlerdir. Çünkü denetimsiz güç YIKIM getirir. Tabii ki sadece kendi yetkilerini genişletmek rüyasını görenler bunu anlayamazlar. Yarın çocuklarını sokak muhalefetinden toparlamak istemeyenler, bugün HAYIR demek zorundadır.
Kenan Aydın
07 May 2024 0
28 Mar 2024 0
21 Oca 2024 0
04 Kas 2023 0
AK Parti İzmit İlçe Başkanı Halil Güngör Dokuzlar, Milli İrade Meydanını eleştiren İYİ Parti İzmit İlçe Başkanı Halim Tamyüksel’e cevap […]
Ülkenin çökmüş sendikacılığının içinden doğan ve kurtarıcı gözüyle bakılan sendikası Hürriyetçi Eğitim Sen ülkenin kanayan yaralarına merhem olmaya devam ederken […]
İnegöl’de çok daha riskli bölgeler öylece dururken, Devlet Hastanesi karşısındaki merkezi bölgedeki konutların bulunduğu alanın apar topar kentsel dönüşüm uygulama […]
15 Haziran 1928’de Atatürk ile görüşen Gerard Vissering’in uzun çalışmalar sonucunda hazırladığı rapor ve tüzük yüz yıla yakın bir zaman […]
İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, inşaat çalışmaları tamamen duran Ali Osman Sönmez Çekirge Devlet Hastanesi sorununu Meclis gündemine taşıdı. […]
Ağustos’taki Vatan Hilmi Özden Ağustos ayı; şanlı tarihimize zaferler ayı olarak geçmiştir. Müslüman Türk Milleti 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt […]
TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Mühip Kanko, Türkiye’de sağlık politikalarındaki geri adımları ve yanlış kararları […]
Sabit ve dar gelirli vatandaşlar için TOKİ aracılığı ile uygun ödeme koşullarıyla yapılacağı sözü verilen 100 bin konutluk projedeki binlerce […]
Niyet başka akıbet başka! Prof. Dr. Ata Atun Yunanları ve Rumları, aile yapıları, kültürleri, inanışları, eğitimleri, mizahları, kafa yapıları, […]
“Barış için genel af şart” Milliyetçi Sol Parti (MİLLİ SOL) Genel Başkanı gazeteci Hüseyin Alpay, Türkiye’deki cezaevlerinin toplam kapasitesinin 250 […]
Sayın Kenan Aydın yazılarınızı ve kendinize has üslubunuzu özlemiştik. Elinize dilinize kaleminize sağlık. Saygılar.
Bilgiler için sağolun. Kontrolsüz-denetimsiz güç, güç değildir. Lakin, gücü yerinde ve tam kullanmak da çok önemli. Bu sebeple Evet. Zaten binlerce yıllık tarihi ve son 95 yıllık Cumhuriyet kültürü yönetim sistemimiz kontrolsüzlüğü zaten engelliyor. Milletimiz yine asilliğini gösterecek. Selam ve saygılarımla…