Latest update 18 Eylül 2024 - 10:15
30 Oca 2024 Konuk Yazar Konuk Yazar, Köşe Yazarları, Manşet 0
“Gölge etme başka ihsan istemem” ya da “Gölge etme başka ihsan istemez” cümlesini hemen hemen herkes duymuştur.
Bu yazıda ezberlerimize kazınmış bu cümlenin çıkış hikayesinden bahsedeceğim.
İlk olarak büyük filozof Romen Diyojen tarafından Büyük İskender‘e hitaben kullanıldığını biliyoruz.
Bu keyifli hikayeyi Hasan Kerim Güç’ün “Yolda Bir Kuşa Rastladım” kitabından aktaracağım.
Her hikâyede bir hakikat gizli.
Kendi hikayeni bilirsen kendi hakikatini de bulursunHasan Kerim Güç
Kıyafet alırken beyaz renklilerden sakınırız mesela, öyle değil mi?
Zira biliriz, beyaz çabucak kirlenir.
Hâlbuki koyu renk risksizdir, kir göstermez.
Fark ettim de hayat bize hep koyu renkli kıyafetler giydirmiş ki masumiyetimiz kirlenirken ruhumuz duymasın.
Hâlbuki “bugünkü ben” amaçlarını araç, araçlarını da amaç yapıvermişti.
Hakikat hakiki olmaktan çıkmıştı,
Ve,
Bunu fark ettiğinde tekrar o hikayelere dönmek istedi.
Milattan önce 4. yüzyılda Atina, dünyanın en büyük kumandanlarından birinin sivrilen egosuyla, dünyanın en ünlü filozoflarından birinin yok ettiği egosunun karşılaşmasına sahne oldu…
Kral Philip kendisinin Makedonya sınırlarını aşamamış şöhretini, Asya’nın ücra köşelerine taşıyacak oğluna en yüksek eğitimi vermek istiyordu.
Önce Leonidas,
Ve,
Sonrasında servetleri önüne dökerek getirdiği Aristoteles,
Büyük İskender’i felsefe, politika, edebiyat, şiir, drama ve bilim alanlarında yetiştirdi.
Günümüzde “oğul” ya da “oğlan” denildiğinde günümüzde aklımıza “erkek evlat” geliyor;
Halbuki Eski Türkçe’de oğlan, cinsiyet belirten bir tanımlama değildir.
Aslında kelime “doğurma, ortaya getirme” anlamları taşıyan “oğ” kökünden geliyor; sonuç olarak da “doğan yavru” anlamına gelen “oğul” sözü türemiş,
Aynı şekilde bu kelimeye çokluk eki olan“-an” eklenerek “oğlan” sözcüğü ortaya çıkmıştır.
Görülebileceği üzere eskiden “oğlan” ya da “oğul” denildiğinde önce erkek evlat değil, cinsiyet fark etmeksizin “çocuk” anlaşılırdı.
Bu esnada, keçi yavruları için kullanılan “oğlak” sözcüğü de “yavrucuk” anlamına gelmektedir.
İskender, Yunan devletlerini birlik altında toplayıp Pers Kralı Dairus’un despot yönetimini sonlandırmayı arzuluyordu.
Genç prens, Homeros’un İlyada’sını küçük yaşından beri yastığının altından ayırmazdı.
Ve,
Gözlerini kapadığı her an kendini, Batı’nın efsanevi kahramanı Achilles olarak gördüğü Truva Savaşında Hector’u alt ederken buluyordu.
Leonidas’ın sade yaşam, tutumluluk ve kanaatkârlık üzerine kurulu doktrini de,
Aristo’nun metafizik öğretileri de,
Korint Kardeşliği ile Sparta hariç tüm Yunan devletlerini birleştirmiş olmanın manevi hazzı da,
Büyük İskender’in gün geçtikçe büyüyen egosunun önüne set çekebildi.
İskender’den Büyük İskender’e doğru süren yolculuğu Anadolu’dan başladı.
“Gordiyon” veya bildiğimiz İsmiyle “Kördüğüm” ü kılıcıyla parçaladığında, adeta mesih gibi bir figür haline gelmişti.
Mısır’a hiçbir direnişle karşılaşmadan girdi.
Büyük İskener kadim Memfis şehrinde Firavun ilan edildiğinde henüz yirmi beş yaşındaydı.
Fenike Tanrısı Ammon’un oğlu olarak kabul edildiğinde artık onu bir ilah olarak kabul eden sadece halk değildi,
O da kendini ilah olduğuna inandırmıştı.
Bu dönemde “Metafizik” adlı eseri için Aristo’ya da paylaştığı bilgiler sebebiyle çok kızmıştı.
Çünkü,
Dünya üzerinde bu bilgilerin tek sahibi Büyük İskender olmalıydı…
O sıralarda Anadolu’nun başka bir yerinde ikinci kahramanımız Romen Diyojen, Büyük İskender’den çok farklı bir kaderle dünyaya geldi.
Romen Diyojen’in babası Sinop’da sahte para basmakla suçlanan bir kalpazandı.
Ailesinin zenginlik sefası bu olayın ortaya çıkmasıyla yerini sefalete bıraktı,
Ve,
Şehirden sürülen aile kendini Atina’ya zor atabildi.
Büyük İskender’in tersine, küçük yaştan beri çektiği acılar ve fakirlik Romen Diyojen’i doğayla uyumlu bir şekilde yaşanabileceği fikrine yöneltti.
Romen Diyojen Sokrat’ın gözbebeği Antisthenes’in kurduğu ve köpek kelimesinden gelen “Kinik” okuluna dahil olduğunda, egosu adeta Atina sokaklarında taştan taşa çarpıp un ufak hale gelmişti.
Kinikler hayatta en önemli özellik olarak gördükleri erdemin, insanın kendi mutluluğunun yakıtı olduğuna,
Ve,
Ancak bu yakıta sahip olanların özgür olabileceğine inanıyorlardı.
Romen Diyojen içinde yaşadığı ve ölü gömmekte kullanılan bir fıçıyla, su içmek için kullandığı maşrapası sebebiyle Atinalıları hayrete düşürüyordu,
Ancak,
Bununla tüm devlet büyüklerine dersler veriyordu.
Bir gün eliyle çeşmeden su içen bir çocuğu gördüğünde maşrapasını da kırıp attı.
Zira kendisini bu dünyaya bağlayan her eşyanın bir pranga olduğunu öğrenmişti.
Kendisinin Tanrı olduğuna inanan Büyük İskender ile fıçıda yaşayan Romen Diyojen’in karşılaşması çok manidar olur.
Büyük İskender Aristo’nun da etkisiyle tüm Atina’yı büyülemiş filozofu tanımak ister.
Ancak,
Ayağına çağırttığı filozoftan kendisine gelen şey sadece “Ben esirimin esirinin ayağına gitmem” mesajı oldu.
Atina’nın yeni tanrısı Büyük İskender cesaret ve küstahlık arasında nitelendirmekte zorlandığı bu mesajla bir düşünce karmaşası yaşar…
Fıçıdakı adam, tüylerini ürpertmişti.
Aristo’dan aldığı metafizik biliminin kırıntılarıyla dünyanın en güçlü kumandanlarından olan Darius’dan daha büyük bir düşmanı vardı,
Ki,
O da egosuydu.
Büyük İskender, egosuna karşı bir başkaldırıyla Romen Diyojen’e gitti.
Çünkü,
Büyük İskender’in içinde hapsolduğu ruhu aslında bu kibir hapishanesini yıkıp dışarı kaçmak istiyordu.
Diyojen İskender’e aslında iyi niyetle çıktığı yolda egosunun gittikçe büyümesiyle nasıl bir tuzağa düştüğünü,
Ve,
Yükseldikçe eline ayağına nasıl prangaların takıldığını anlattı.
Büyük İskender büyüdükçe esareti de büyümüştü…
Halbuki,
Romen Diyojen, dünyadaki tüm eşyaların esaretinden kurtulmuştu.
Yani,
O egosunun esiri olmaktan çıkmış, bilakis egosunu kendi esiri yapmıştı.
Büyük İskender o zaman Romen Diyojen’in kendisine neden “esirimin esiri” dediğini anladı.
İçinde hapsolan ruhu son bir hamle yaptı,
Ve,
Mutluluğunu belirtmek için fıçıdaki adama bu dersinden dolayı şükranlarını haykırmak istedi.
“Benden ne dilersin ey yüce filozof!!!” derken buldu kendini Büyük İskender…
Romen Diyojen ise bu sorudan hiç etkilenmedi ,
Zira,
Bu dünyadan bir isteği yoktu.
“Gölge etme, başka ihsan istemem” diyerek yüzünü çevirdi.
Büyük İskender, kendilerini tanrısal özelliklerde gören Pers hükümdarlarının despotluğuna son vermek,
Ve,
İnsanlığı birliğe davet etmek için çıktığı yolculukta egosuna yenik düştü.
Eleştirdiği Pers hükümdarları gibi despotlaştı,
Ve,
Pers prensesleri ile evlenip saray entrikalarıyla baş başa kaldı.
Yunan devletleri korku ile taptıkları bir tanrı olarak gördüler Büyük İskender’i.
Spartalılar ise “Eğer İskender tanrı olmak istiyorsa bırakalım olsun” dediler.
Büyük İskender, otuz üç yaşında kendini tanrı ilan ettiği Mezopotamya’da yüksek ateş içinde hayata gözlerini yumdu.
Romen Diyojen’e göre Büyük İskender, dünyanın en büyük hapishanesinde yaşamıştı.
Öldüğünde timsah gözyaşları döken tebaası ise kısa sürede imparatorluğu paramparça etti.
İşte,
Romen Diyojen tüm hayatı boyunca hür olarak yaşayan o ender insanlardandı.
Ruhunu teslim edeceği zaman da hayatı boyunca sahip olduğu tek varlık olan fıçının içinde huzurluydu.
Ne mutlu hürriyet içinde yaşayıp ölenlere,
Ki,
Onlar dünya imparatorlarından daha şerefli, daha mutlu, daha cesaretli ve daha özgür bir hayat sürüyorlardı…
Konuk Yazar: Dr. Cüneyt Yardımcı
AK Parti İzmit İlçe Başkanı Halil Güngör Dokuzlar, Milli İrade Meydanını eleştiren İYİ Parti İzmit İlçe Başkanı Halim Tamyüksel’e cevap […]
Ülkenin çökmüş sendikacılığının içinden doğan ve kurtarıcı gözüyle bakılan sendikası Hürriyetçi Eğitim Sen ülkenin kanayan yaralarına merhem olmaya devam ederken […]
İnegöl’de çok daha riskli bölgeler öylece dururken, Devlet Hastanesi karşısındaki merkezi bölgedeki konutların bulunduğu alanın apar topar kentsel dönüşüm uygulama […]
15 Haziran 1928’de Atatürk ile görüşen Gerard Vissering’in uzun çalışmalar sonucunda hazırladığı rapor ve tüzük yüz yıla yakın bir zaman […]
İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, inşaat çalışmaları tamamen duran Ali Osman Sönmez Çekirge Devlet Hastanesi sorununu Meclis gündemine taşıdı. […]
Ağustos’taki Vatan Hilmi Özden Ağustos ayı; şanlı tarihimize zaferler ayı olarak geçmiştir. Müslüman Türk Milleti 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt […]
TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Mühip Kanko, Türkiye’de sağlık politikalarındaki geri adımları ve yanlış kararları […]
Sabit ve dar gelirli vatandaşlar için TOKİ aracılığı ile uygun ödeme koşullarıyla yapılacağı sözü verilen 100 bin konutluk projedeki binlerce […]
Niyet başka akıbet başka! Prof. Dr. Ata Atun Yunanları ve Rumları, aile yapıları, kültürleri, inanışları, eğitimleri, mizahları, kafa yapıları, […]
“Barış için genel af şart” Milliyetçi Sol Parti (MİLLİ SOL) Genel Başkanı gazeteci Hüseyin Alpay, Türkiye’deki cezaevlerinin toplam kapasitesinin 250 […]