Latest update 18 Eylül 2024 - 10:15
07 Oca 2024 Konuk Yazar Anlık, Dünya, Ekonomi, Güncel, Konuk Yazar, Köşe Yazarları, Manşet, Sürmanşet 0
BİR TESPİT
Amatör, profesyonel tiyatro yaşamımızda hepimiz ilk kez 27 Mart 2020’de sahnede olamadık. Endişe verici sağlık haberlerini izlerken bir çok sektör çalışanı işsiz kaldı.
Ve her şey değişti….
İçinde bulunduğumuz ekonomik durum; zorla, borçla ve ekstra işlerden kazanarak kotardığımız tiyatro çalışmaları sektörün imkansızlığı nedeniyle içinden çıkılmaz duruma düştü.
Hepimizin bildiğini yineledim ama kısa bir hatırlatmaya ihtiyacım var.
Tiyatro; oyunda sahnede gördüklerinizden ibaret değildir. Bir tiyatroda sürekli olarak oyuncular, sahne amirleri, dekorcular, aksesuarcılar, ışıkçılar, gişeciler, yer göstericiler, temizlikçiler çalışırlar. Müzikal oyunlarda müzisyenler, dansçılar, şefler de görev alırlar. Bazı küçük tiyatro topluluklarında bu işler elbirliği ile kotarılır.
Bir oyun üretilirken rejisörler, asistanlar, dekor tasarımcıları, kostüm tasarımcıları, besteciler ve dramaturglar bazen tek seferde prova sürecinde hizmet verirler ve ücret alırlar. Elbette tüm bunları kendi içinde halleden gruplar, birlikte üretmeyi ilke edinerek uygulayan topluluklar da vardır.
Devlet tiyatroları, özel tiyatrolar, şehir tiyatroları, yarı amatör ve amatör tiyatroların hepsi için geçerlidir bu üretim süreçleri. Yazarlar, çevirmenler ise gişeden alınan biletlerden komisyon alırlar. Seyircinin aldığı bir biletin kaç kişinin ve ailenin ekonomisine etki ettiği bu saydıklarımdan anlaşılabilir sanırım.
Bu tespiti, bilineni daha açık ve somut olarak açıklamak için yapıyorum…
Bir tiyatro sadece bu kadar mı artı değer üretir? Ekonomiye katkısı bu kadar mıdır?
Yeni bir tiyatronun kuruluş süreci üzerine karşılaştırmalı bir inceleme yapmak isterim. Bir tiyatronun inşa süreci ile bir sitenin inşa süreçlerini karılaştırabiliriz. Yeni bir tiyatronun kurulacağı alan 400 dairelik bir site ile hemen hemen aynıdır.
Tiyatro inşası için müteahhitlik hizmetleri, mimarlık, mühendislik, elektrik, peyzaj gibi tasarım çalışmaları, yapım malzemeleri alımı, işçilik, inşaat alanı organizasyonu, çalışanların yemek, barınma, ulaşım masrafları vb. gibi kalemlere ihtiyaç duyulur. Site yapımı için de aynı kalemler, aynı hizmet kalitesi ve tasarıma ihtiyaç vardır. Her ikisinde de tasarım üretimleri ücretlendirilmesi, taşeron hizmetleri ve ücretlendirilmesi, işçilik hizmetleri ve ücretlendirilmesi, alım hizmetleri ve ücretlendirilmesi, taşıma hizmetleri ve ücretlendirilmesi vb. gereklidir.
Bu inşa süreçlerinde bir çok sektör ve çalışanı devreye girer, hizmet üretir ve para kazanır. Devlet KDV, varsa ÖTV, ve muhtelif vergi gelirleri elde eder. Bunlar doğrudan vergilerdir. Ayrıca, süreç boyunca farklı hizmet kategorilerinden, farklı kalemlerde dolaylı vergi geliri de elde eder.
Buraya kadar saydıklarımız aynı süreçler ve bir mimar arkadaşım her iki sürecin +/- %10 bir sapma payıyla maliyetlerin aynı düzeyde olduğunu teyit etti.
Tiyatronun inşa süreci sona erer ve ilgili tiyatro binasını teslim alır. Sitenin inşaatı bittiğindeyse, dairelerin satış işlemleri başlar, inşaat için uygulanan vergi indirimleri, özendirici faiz oranları devreye girer ve mal sahipleri önemli kazançlar elde eder.
Sitede güvenlik, kapıcı, temizlik gibi hizmetler için az sayıda istihdam ve hizmet satın alınır. Tiyatroda işler henüz başlamıştır. Siteden farklı olarak şu hizmetler satın alınacaktır: Seyirci koltukları, tiyatro ışık malzemeleri, ses sistemleri, ağırlık kaldırıcı mühendislik sistemleri, asansör sistemleri (dekor için), giyinme odaları, fuaye alanı düzenlemesi, bütün bunlar için tasarım hizmetleri ve malzeme alımı. Daha çalışanlar gelmedi, prova yapılmadı, oyunun adı konulmadı. Şimdilik sadece tiyatronun sahibi ve ekibi iş başında.
İlk önce dekorcular gelir; üretim alanı, hızarlar, planyalar büyük üretim aletleri alınır. Sonra terziler gelir; dikiş makinaları, taşıyıcı aletler, iğne iplik vb. alınır. Işıkçılar gelir; onların ihtiyacı olan ışıklar, ışık tasarım masası alınır. Ses tasarımcıları gelir; ses sistemi, tasarım masası mikrofon, yaka mikrofonları alınır. Aksesuarcılar gelir; dolaplar, kutular alınır, saklama alanları oluşturulur. Bütün bunları koordine etmesi için bir sahne amiri göreve başlar.
Bu süreçte, inşa edilen tiyatroda minimum istihdam sayıları şöyledir:
Dekorcu: 5 kişi
Terziler: 1 kadın 1 erkek terzi ve üretim sonrası giydiriciler
Aksesuar: 1 kişi
Işıkçılar: 3 kişi
Sesçiler: 2 kişi
Sahne Amiri: 1 kişi
Toplam:14 istihdam
Gördüğünüz gibi, istihdam başladı ama henüz provalar dahi başlamadı.
İhtiyaç alanı bu çalışanların dinlenme alanları (genellikle sandalye ile başlanır oyunlarla birlikte dinlenme alanı şenlenir.) Unutmadan, en önemli istihdamlardan biri de çaycıdır.
Bu aşamada, açılan tiyatronun çevre ekonomisine katkısı başlar; mahalledeki bakkal, manav, esnaf lokantası vb. Nemalanmaya başlamıştır.
Provalar başlar …..
Provaya oyuncular, rejisör, asistanlar, tasarımcılar ve tüm çalışanlar gelirler ve mahallede tiyatronun iğnesinden ipliğine bir üretim ve tüketim süreci başlar. Bu sürece katılanların sayısı 10 kişiden 100 kişiye kadar uzanabilir.
Bu üretim süreci beraberinde yeni mekanları doğurur; yeni nesil kahveler, eski usul sahaflar yeni alanın çekiminden kaçamaz. Tiyatro çevresine hizmet etmek üzere ve oyuncuları da düşünerek yeni vejeteryan lokantalar açılır. Köşedeki pideci Ahmet’in kuşbaşılısı artık sanat camiasının dilindedir. Yeni mekanlardan biri kitapçıdır; aslında kırtasiye büyümüş, kitapçı olmuştur. Bu değişime Kadıköy’de son yıllarda yaşanan dönüşüm somut bir örnektir.
Sitede ise artık bir üretim yoktur; ev sahipleri etraflarına bakarak rantlarını hesaplarlar. Henüz ekonomiye katkılarının ne olacağı ve ne zaman devreye girececeği belli olmayan bir rant sözkonusudur. Oysa tiyatroda üretken yoğunluk 10 ay sürer. (İkinci yazım yaz ayları ile ilgili olacak) Mekanlar oyuncular ve seyirciler civarda olduğu sürece dolacaktır. Geçen yıllarda İstanbul Cihangir’de olduğu gibi.
Ve arada üç ay kadar bir zaman geçer. Sezon açılır ve oyunlar başlar… Ve tiyatronun ekonomiye katkısı artarak devam eder. Örneğin, seyircilerin biletlerini internetten almış olduklarını kabul edelim. Gelirken toplu taşıma, özel araç ve taksi kullanacaklar. Oyun başlamadan önce bir şeyler atıştıracak, içecek, hafif dinlenecek günün yorgunluğunu atıp, oyuna hazırlanacaklardır. Böylece gündüz mekanları, gece menüleri ekleyecek veya yeni mekanlar açacaklardır. Bakın istihdam artıyor. Oyundan sonra seyircilerin bazıları bir yerlerde bir iki kadeh içki ya da çay-kahve içerek oyunun yorumunu paylaşacaktır. Oyuncular ve arkadaşları da aynı çevrede yer alacaktır.
Hafta sonları çocuk oyunları başlayınca, tiyatro kapasitesinin iki katına çıkar; her çocuk başına bir veli. Elbette onlar da toplu taşıma, özel araç ve taksi ile gelecektir. Birkaç arkadaşın çocukları, ya da veli grupları halinde çocuk oyunu izlemek çok yaygındır. Çocukların oyunu başladığında seyirci kantini ve çevre kafeler velilerce doldurulacaktır. Çevre esnafı da bu duruma duyarsız kalamaz; pastahaneler genişler, kafeler küçük çocuk menüleri yapar, kırtasiye çocuk kitaplarını ekler…
Bilmem anlatabildim mi?
BİR ÖNERİ
“Bir tespit” başlığı altında tiyatronun ekonomik doğurganlığını ve yarattığı ekonomik katkıları anlatmaya çalıştım. Şimdi bir öneride bulunmak istiyorum.
Covid-19’un yarattığı pandemi sürecinde ekonomi ve sosyal yaşam ciddi darbe aldı ve pek çok meslek icra edilemez duruma düştü. Mart 2020’de şaşkınlık içindeydik ve doğru bir refleks gösteremedik. Bir bilinmeyenin içine düşmüştük. 2020 yazını yalpalamalarla, kendinden emin olmayan hareketlerle geçirdik.
Kamyon tiyatro,özel tiyatroların sınırlı sayıda açık hava temsilleri, Devlet Tiyatroları, İstanbul ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Tiyatroları’nın oyunları eşlik etti sürece. Bu noktada, Bursa Devlet Tiyatrosu’nun açık hava Fuar Sahnesi’nde gerçekleştirdiği “Keşanlı Ali Destanı” hem içerik hem de prodüksiyon açısından örnek bir oyun oldu. Nitekim, açık hava oyunları, bu süreçte tiyatro için önerimin temeli olarak öne çıktı.
Önerimin bir başka temeli, 1981 sonrasında deneyimlediğimiz yaz oyunları; özellikle İzmir Fuarı’nda sahnelenen oyunlar, İstanbul Rumeli Hisarı oyunları, Ankara Gençlik Parkı oyunları. Buralarda sahnelenen oyunlar, o yıllarda tiyatroların kışın kötü giden sezonlarının kurtarıcısı ya da bir sonraki sezonun hazırlıkları için maddi kaynak demekti. Üstelik yevmiye usulü çalışan tiyatro çalışanları için ekstra gelir demekti.
O dönemlerde yazlık sinemaların da açık olduğunu hatırlatmalıyım. Birazdan anlatacağım önerimin başka temeli yazlık sinemalar ve 2016 Temmuz ayında gerçekleştirdiğim Yunanistan’ın Selanik kentindeki gözlemlerim. DT idari görevde bulunduğum zamanlarda tanıştığım meslektaşlarım beni şehrin merkezindeki antik tiyatroya, oyunlarını izlemeye çağırdılar. Evet, antik tiyatro! Aynı zamanda, bir arkadaşım oynadığı filmin galasına çağırdı beni. Film bizim unuttuğumuz ama Yunanistan’da hala varlıklarını sürdüren yazlık sinemalardan birindeydi. Evet, yazlık sinema!
Şimdi ÖNERİME gelelim…
Önce antik tiyatro dönemine kış sezonuna yaz sezonunuda ekleyelim.
Sezona tersten başlayalım.
Başlangıç; provaya dönüş protokollerini başlatalım, Sağlık Bakanlığı ile birlikte.
Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Büyükşehir Belediye Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve Özel Tiyatroları kapsayacak şekilde.
Önerim bütün tiyatroları kapsamaktadır.
Bahar aylarını provalarla geçirmeliyiz. Kültür Bakanlığı’nın ve belediyelerin sahip olduğu tüm sahneler, örnek bir girişim olarak daha önce yapıldığı gibi, özel tiyatroların provalarına açılmalı. Elbette hijyen koşulları sağlanarak. Kurumların elinde yeterli personel ve malzeme olmalı. Yoksa, özel sektör de devreye girmeli onlardan hizmet alınabilinmeli.
Özel tiyatrolar için Edirne’den başlayarak Adana’ya kadar tüm tatil beldelerinde açık hava gösteri alanları mevcuttur. Hepsini tek tek sayabilirim. Uygun mesafeli oturma alanını kapsayacak kapasitede olanları kast ediyorum. Her turne aralığı en fazla 1 ya da 1.5 saattir. Büyükşehir Belediyeleri dekor kamyonu ve oyuncuların ulaşımını sağlamalı. İl ve ilçe belediyeleri ise konaklamayı. Devlet ise sıfır KDV’nin yanı sıra bu turnelerde kullanılan benzin ve mazottan ÖTV almayarak destek olmalı. Ayrıca 2021 yaz sezonundaki turnelerden bir defalığına mahsus olarak gelir vergisi almamalı. Böylece özel tiyatrolar için 40 civarında oyun oynama şansı doğacaktır ve 30-40 TL arasındaki bilet fiyatlarıyla seyirciye birden çok gösteriyi izleme imkanı sağlayacaklardır.
Büyükşehir Belediye Tiyatroları, şehir içindeki mevcut açık hava gösteri alanlarını hazır hale getirmeli, mevcutlara ek yapmalı, ya da geçici gösteri alanları oluşturmalıdır. Buraları ses, ışık malzemelerini koymalı, gerekli uzman personeli görevlendirmeli. Kendi tiyatro oyunlarının yanı sıra özel tiyatrolar için gişe, reklam duyuru vb. imkanı sağlayarak paylaşmalıdır.
Oyunları satın almak yerine, bu uygulama gerçekleşirse, haksızlıkların, tartışmaların da önüne geçilecektir.
Büyükşehir Belediyeleri, bütün tiyatrolara aynı anda turne imkanı sağlayabilirse, özel tiyatrolara 30 oyun oynama imkanı daha oluşacaktır. Çevre illerdeki Valilik ve belediyelerin de burunlarına kadar gelen bu imkanlardan yaralanacağını düşünüyorum. Bakanlığa bağlı İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri’nin de bu çalışmayı destekleyeceğini düşünüyorum. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Gaziantep, Samsun, Kayseri, Konya Büyükşehir Belediyeleri’nin bu turneler kapsamında vatandaşlarına bir “yaz kültürü” armağan etmekte öncü olacaklardır.
Devlet Tiyatroları, sektörün en önemli aktörü olarak tüm bölgelerinde yaz sahneleri açmalıdır ve yaz oyunlarının öncülüğünü yapmalıdır. Ayrıca dünyanın en büyük en güzel antik tiyatrolarına sahip olan ülkemizin, bu özelliğinden yararlanılmalıdır. Çanakkale’den Antalya’ya kadar çok büyük 25 adet antik tiyatro vardır. Bu antik tiyatrolarda, büyük ve özel prodüksiyonlar gerçekleştirilebilir. Böylece kültür ve turizm birlikte yol alır; hatta yeni yaşam alışkanlıkları yaratılır. Turistler için alt yazı, üst yazı teknikleri kullanılabilir. Antik tiyatrolardaki üretimler, ileride çoklu uluslarası prestijli festivallere dönüşebilir. Böylece, Avusturya Brengz, Fransa Avignon, Romanya Sibiu gibi, İstanbul dışında da büyük bir tiyatro festivalimiz olur.
Devlet Tiyatroları’nın uluslarası festivalleri ise bir sene daha yapılamayacak gibi geliyor bana. Eğer bütün gelişmeler olumlu olursa, DT’larının festivali yapacak birikimi ve organizasyon yeteneği vardır. Ama olmazsa, Adana festivalinden başlayarak, yani 27 Mart 2021’den itibaren, Adana, Mersin, Tarsus, İskenderun, Antakya, Osmaniye, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Gaziantep’te özel tiyatroların yer alacağı yerli festival oyunları sahnelenebilir. Sabancı Vakfı’nın da böyle bir projeye destek olacağına inanıyorum.
Aynı proje Trabzon’dan yola çıkarak tüm Karadeniz’e uygulanabilir.
Devlet Tiyatroları, kamyon tiyatrolarını çoğaltarak yaz aylarında gerçekleştirilen Anadolu turnelerini dört koldan gerçekleştirmelidir.
Tren projesini tekrar gündeme almalıdır; açık havada, tren garlarında tiyatro oyunları projesi tekrar hayata geçirilmelidir.
Devlet Opera ve Balesi’nin Antalya Aspendos festivali, Bodrum Dans festivallerinin yanı sıra İstanbul, Ankara, İzmir’den başlayarak yaz gösterileri düzenlemesi planlanabilir.
Yazlık sinemaların nostalji öğesi olmaktan çıkarılarak hayata döndürülmesi ve gerçek bir seyir alanı yaratılmalıdır. Böylece, sinema kendine yeni ve önemli bir mevzii kazanacaktır. Bilet fiyatları kış fiyatları gibi olmalıdır. Açık hava sinemaları sektörün hızını ve kapasitesini artıracaktır.
Elbette ilk maddeye dönülmeli ve “sağlıklı dönüş protokolü” hazırlanmalıdır.
BİR TESPİT yazımda belirttiğim hususlarla birlikte düşünüldüğünde, bu projeler tiyatro ve görsel sanatlara can suyu olacaktır. Aynı zamanda, bir çok farklı sektör bu projelerden nemalanacak ve istihdam sağlayacaktır. Bir gelenek haline döneceğini umduğum bu uygulamalar, hem çalışma verimliliğini artıracak hem de sektördeki işsizliği asgariye indirecek, belki de yok edecektir.
Opera, bale ve sinema, tiyatroya komşu sektörler olduğu için onlar hakkında da birkaç yüzeysel cümle kurdum. Aslında önerdiğim bir şablon, tüm gösteri sanatlarına uygulanabilecek, tüm sektörlerin gereksinimlerine göre yapısal bir değişikliliğin ve dönüşümün şablonu olarak düşünülebilir. Bu değişim süreci zamanla devletin doğrudan desteğinin azalabileceği koşulları da yaratabilir.
Son söz:
“Sağlıklı dönüşten” sonra “sağlıklı sürdürme” protokolü yapılmalıdır. Bu protokoller bağlayıcı olmalıdır. Hiçbir gösteri kaybettiğimiz bir candan önemli değildir.
İSKENDER ALTIN
Oyuncu, yönetmen
******************************************************************************************************************************************************************************************************
Türkiye’nin Tam Bağımsız Beş Gazetesinde Yayımlanmıştır!
Ünel Medya Kuruluşu 1989 – Türkiye’nin Tam Bağımsız Kuruluşu
11 Şub 2021 0
16 Nis 2019 0
20 Kas 2018 0
18 Ağu 2018 0
AK Parti İzmit İlçe Başkanı Halil Güngör Dokuzlar, Milli İrade Meydanını eleştiren İYİ Parti İzmit İlçe Başkanı Halim Tamyüksel’e cevap […]
Ülkenin çökmüş sendikacılığının içinden doğan ve kurtarıcı gözüyle bakılan sendikası Hürriyetçi Eğitim Sen ülkenin kanayan yaralarına merhem olmaya devam ederken […]
İnegöl’de çok daha riskli bölgeler öylece dururken, Devlet Hastanesi karşısındaki merkezi bölgedeki konutların bulunduğu alanın apar topar kentsel dönüşüm uygulama […]
15 Haziran 1928’de Atatürk ile görüşen Gerard Vissering’in uzun çalışmalar sonucunda hazırladığı rapor ve tüzük yüz yıla yakın bir zaman […]
İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, inşaat çalışmaları tamamen duran Ali Osman Sönmez Çekirge Devlet Hastanesi sorununu Meclis gündemine taşıdı. […]
Ağustos’taki Vatan Hilmi Özden Ağustos ayı; şanlı tarihimize zaferler ayı olarak geçmiştir. Müslüman Türk Milleti 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt […]
TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Mühip Kanko, Türkiye’de sağlık politikalarındaki geri adımları ve yanlış kararları […]
Sabit ve dar gelirli vatandaşlar için TOKİ aracılığı ile uygun ödeme koşullarıyla yapılacağı sözü verilen 100 bin konutluk projedeki binlerce […]
Niyet başka akıbet başka! Prof. Dr. Ata Atun Yunanları ve Rumları, aile yapıları, kültürleri, inanışları, eğitimleri, mizahları, kafa yapıları, […]
“Barış için genel af şart” Milliyetçi Sol Parti (MİLLİ SOL) Genel Başkanı gazeteci Hüseyin Alpay, Türkiye’deki cezaevlerinin toplam kapasitesinin 250 […]