1927’de Türkiye’de okuryazarlık oranı yüzde 10,5’miş. 1 Kasım 1928 yılında harf devrimi gerçekleşmiş. Türkiye’de okuryazarlık oranı o yıldan sonra yapılan çalışmalar ile yüzde 20’nin üzerine çıkarılmış. 1935 yılında yapılan araştırmalar ile birlikte okuryazarlık oranının yüzde 20,4 olduğu ortaya çıkmış.
Şimdi açıp bakıyoruz TV kanallarına, gazetelere bilhassa neredeyse tüm yamyamlar işgal etmiş buraları. Atıyor, tutanı var.
Mesele, bu isimler mevcut iktidarla birlikte saçma sapan söylemlerle karşımıza çıktılar. Liberal piyasanın söyletmek istediği her şeyi söylediler. Liberallerin gözleri yeşil sermaye ’ye dikilmişti bir kere. Yeşil sermayenin hitap ettiği kitleleri coşturdular. Mavi Marmara, kadınlara ayrı belediye otobüsleri, şeriat, başörtüsü ve birçok sorun…
Şimdi bu taleplerin tümü geçerli talepler olabilir. Benim için geçerli olmayan tek şey bu sorunları siz dile getirmiyorsunuz gazeteci dostlar. Yeşil sermayenin aklından geçeni siz bu yayın kuruluşlarında söylüyorsunuz, sermayedarlar ise ceplerini doldurmaya devam ediyor.
“Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı bu ülke yine de kurulur” yazıları yazıyorsunuz ya hani köşelerinizden, yazamazsınız işte.
Atatürk’ün gazeteciliğe verdiği önemi isterseniz araştırabilirsiniz. “Belki Arapça yazabilirdik Atatürk olmasaydı” diyebilirsiniz bu yazıyı okuyunca.
Bugün yüzde 85’inin okuryazar olduğu bir ülkede bile toplumun nasıl farklı siyasi kanallara çekildiğini görüyoruz. Üstelik ülkenin belki sadece yüzde 0,5’i gazeteciyken. Yüzde 10’u okuryazar olan bir ülkede bu toplumun durumu ne olurdu acaba?
Sözün özü Atatürk olmasaydı sen Atatürk’ü eleştiren yazılar dahi yazamayacaktın gazeteci dostum. “Yiğidi öldür hakkını yeme” demiş atalarımız.
Atatürk’ün devrimleri Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlaşma yolunda önemli bir yere getirmiştir. Başka bir rejimi isteyebilirsiniz. Bende başka bir rejimi seviyorum.
Bari çamur atmayı bırakalım. Atatürk olmasaydı bu yazıyı okuyamıyor olabilirdiniz.
Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle anıyoruz.