sait-baserÂrif adam, bir bakıma, kendinde nefsinden dolayı bir değer gör/e/meyen adamdır. Dolayısıyla nefsin rezilliklerinden başını kaldırıp da etrafa caka satacak hali nereden bulsun? O sefil taleplerden yaka silkerken, gene onu azdıracak talepler için kime yalakalık edebilecektir? İstiğnâ (dünyaya tokluk) denen şey, bu hale hariçten bakanların gördükleri resmin adı!
Müstağnî irfan ehli, tabiatıyle dünyevi iktidar sahipleri(!)ne de boyun eğemez. Zaten eğmek de istemez. Ancak o muktedirler, elde ettikleri iktidar için hangi kapılarda, kimlere perende attıklarını hiç unutamadıklarından, böyle müstağnî irfan sahiplerinin tok gözlülüklerini kıskanırlar. En azından saygılı bir gıbta ile bakmaktan geri duramazlar.
İşte, talebini Rezzak’tan isteyeceği yerde, böyle yeryüzü saltanatlarına yakınlıklardan istihsale çalışan parazit, bedavacı veya hikmet cahili kimseler, o umduklarına nail olabilmek için yakınlaşmanın binbir yolu üzerine düşünerek ömür tükete gelmişlerdir. Nasıl bir “ödünç kaşınma” veya “al gülüm ver gülüm” mantığı işliyorsa bu ilişkilerde, alanın bir gün vermek zorundalığı varsa, isteyiciliğe aracı kılınanlara da o süflî hukuk bulaşır.
Kendi nefsinden bîzar ârife, bir dünya muktedirinin kapısından birileri adına isteyicilik rolü düşürmeyi de pek biliriz!
Üstelik kendi adına istek kapıları kapalı duran ârifler, istediklerini kendi adlarınaymış gibi mütâlaadan sıyrılalamazlar ve eğer dilekleri tahakkuk ederse, o muktedire ebediyyen borçlu hissetmekten kendilerini kurtaramazlar. Nimeti aktardıklarından ise ömür boyu bedel istemek gücünü kendilerinde bulamazlar. Onlar: “Aldığını asla unutma, verdiğini derhal unut!” ilkesini ezberden değil, candan öğrenmişlerdir çünki…
En zor borç, işte ârifânın aracılık borçlarıdır.
O sebeple, o tür insanlardan ellerinde olmayanı talep etmemek, irfâna ilk adımlardan sayılmak gerek.
Müstağnî kişinin âfeti, kendi adına dünyaya metelik vermezken, etraftaki ihtiyaçlı talipler adına dünya ehline temennâdır…
Çevrenin bitip tükenmez çile ve mahrumiyetlerinden de kendi mesulmüş gibi kıvranan ârifânın bu nâzenin ruhlarına saygılı olunmasını temin ne güç iştir!
“Rızâ”yı tanımayan insanlar, kendilerine bir çileyse, etraflarındaki vicdanlara iki defa dert olup çıkarlar!
İrfâna ulaşmak bir mesele, onu nefsinden korurken, etraftaki nefsanîlerden korumak daha da çetin bir mesele vesselam…