2023/2024 Eğitim Öğretim dönemine çok az bir süre kaldı. Anadolu insanı biliyorum okul hayatını pek sevmez. Tarla bağ bahçe ve hayvancılık işleri sekteye uğrayacak iş yükü yaşlılarımızın üzerine kalacak. Bu yüzden ülkede ki üniversite sayısına kafam takık. Bir proje midir bilmem. Zeki ve zengin ailelerin çocuklarının canı sıkılmasın diye meb de kapansın özel okullar olsun demeye başlayalı epey oluyor. Yıllardır ( 1400 ) yıldır yaklaşık oku emrine uymayan bir millet olarak tarihte başımıza gelmeyen kalmadı.

Bizden geçti artık ancak yeni nesil ailelere söylemek istediğim bir kaç şey var; bu anlamda bizim yaşlarda olan aileler belki dikkate alır ve gelecekte mutlu ve huzurlu nesilleri olduklarını bilir ve mezarında da kendisi rahat uyur. Zorunlu eğitimden sonra çocuklarınızı okutmak için kendinizi hırpalamayın. Hem çocuğunuzu hem de kendinizi hırpalamayın. Zaten ekonomik sorunlardan dolayı buna yönelmek zorunda kalacaksınız. En azından bunu bile isteye yapın. Yarın pantolonunuz sökülse dikecek terzi, ayakkabınız yırtılsa dikecek ayakkabıcı, aracınızın tamponu kopsa yapacak tamirci kalmayacak. Valilik, Kaymakamlık, meslek değildirler. Bunlar herkes tarafından yapılır. Çocuklarınızı okutmak için çabalayın fakat zorlamayın. Yeteneği olduğu bölüme yönlendirme de yardımcı olun. Öğretmenlik artık idealistlerin yaptığı bir meslek değil, ekmek kapısı olduğu için, eğitimcilerden fazla da bir şey beklemeyin. Çocuklarınızın ilk öğretmeni olan sizler, yaşadığınız tecrübelerden fazlasıyla ders çıkardığınız dan eminim.

Dijital ya da modern çağın gereksinimleri ile günlük yaşam da farklı bir boyut aldı. Hz. Ali efendimizin, çocuklarınızı kendi çağınıza göre değil, onların çağına göre yetiştirin sözünü de hatırlatmak isterim.

Dolayısıyla aşağıda bir yaşanmış bir anekdotu sizlere aktarmadan önce, sevgi dolu, ülkesini, ailesini ve devletini seven bireyler yetiştirmek maksadıyla, ilini, dilini, belini koruyan nesilleri yetiştirmek durumunda olmak zorunluluğumuzu da affınıza sığınarak hatırlatmak istiyorum. Türkiye’nin Tam Bağımsız Yayıncı Kuruluşlarından yerel gazetenin köşe yazısını okuduğunuz için de ayrıca teşekkür ederim.

Hikaye şöyle;

Üniversite sınavlarında Türkiye 56.sı, Boğaziçi’ni birincilik, Harvard’ı 4.00 ile bitirmiş, üstüne de Cambridge’de Doktora yapan Özgür Bolat tüm bu başarıların ardından şaşırtıcı şekilde bunların önemsiz olduğuna kanaat getirmiş ve şunları söylemiş: “Ben Türkiye’deki insan yetiştirme modelini hem ailelerde hem de okullarda değiştirmek isteyen biriyim. Var gücümle bunun için uğraşıyorum. Dünyanın en saygın araştırma şirketi Gallup’a göre dünyada mutluluk sıralamasında 74.üncü sırada bir ülkeyiz. Ailem, akrabalar, komşular, herkes, “Özgür, yine birinci olmuş!” deyince, babamı mutlu görünce, benim bilinçaltıma şöyle bir şey yerleşti: İnsanlar, beni birinci olduğum için, başarılı olduğum için kabul ediyor ve seviyor. Babam da… Ben de başarımla kabul göreceğimi düşündüm. Ve o andan itibaren de sürekli başarılı olmak için uğraşıp durdum.Sanki sadece başarılı olursam onların gözünde değerli olacaktım. İşe yarayan nedir biliyor musunuz? Tek başınıza kaldığınızda, huzur ve hissedebilmek. Var olan durumu olduğu gibi kabul etmek. Şimdiki aklım olsa o okullara gireceğim diye kendimi parçalamazdım. Çok bir şey ifade etmiyor aslında. Dünyanın en depresif öğrencileri Harvard’da. Neden? Çünkü hepsi başarı odaklı. Oraya giriyor ama aynı anda depresyona da giriyor. Sizin için hangisi önemli? Çocuğunuzun okuldaki başarısı mı, yaşamdaki başarısı mı? Robin Williams niye intihar etti? Hollywood’un en ünlü, en başarılı insanlarından biri niye intihar ediyor? Çünkü içindeki boşluğu, dışarıdan gelenler; başarı, para, şöhret dolduramıyor. Yetmiyor. Kimseye yetmez. Benim çocuğum ne olsun biliyor musunuz? Bir kafede çalışsın, yeter ki iç huzuru olsun.” Dr. Özgür Bolat Psikolog

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir