Latest update 28 Mart 2024 - 23:54
24 Mar 2015 admin Köşe Yazarları 0
Bazen tartışılan bir mesele üzerinde fikir beyan etmek için zamanın bir müddet geçmiş olmasını tercih ederim. Tartışmanın harareti düştükten sonra düşünceyi ifade etmek her zaman için daha isabetlidir. Zira mesele sıcağı sıcağına tartışılıyorken, çoğu zaman tozdan dumandan ferman okunmaz olur. Hele bir de mesele bağlamından koparılarak, farklı bir kulvara taşınıyor ve devlet maslahatıyla ilgili bir mesele bile şahsileştirilerek popülizme ve halk dalkavukluğuna kurban ediliyorsa, işin içinden çıkılmaz olur. Meseleyi sadece baktıkları açıdan görmeye programlanmış ucuz propaganda kurbanı kafalara bir şey anlatamazsınız. O artık sadece görmek istediğini görecektir. Söyleyeceğiniz her söz çamaşır ipine asılmış fanila misali havada kalır ve hiçbir zaman hedefini bulmaz.
Kamuoyunda Aksaray olarak lanse edilen ve geçtiğimiz aylarda sürekli olarak gündemi işgal eden ve hassaten de sosyal medyada israf(!) ve görgüsüzlük boyutuyla menfi propagandası yapılıp, gözden düşürülmeye çalışılan bu yeni devlet rezidansı üzerinde koparılan fırtınanın arkasında hakikatte ekonomik gerekçeler ve bir takım çevrelerin israf karşısında duydukları tiksinti yoktur. Bu tamamıyla siyasi bir tavır alıştır.
Cumhurbaşkanlığı konutunun ve tabiatıyla devletin bir numaralı resmi adresinin değişmesine tahammül gösteremeyenlerin reaksiyonudur. Zira bu adres değişikliği basit ve sembolik bir değişiklik olmayıp, devlet ve toplum katında ve zihniyet planında gerçekleşmekte olan bir dönüşümün tabii ve zorunlu sonucudur.
Yasama kurumunun duvarında her ne kadar “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” yazsa da, Türkiye Cumhuriyeti bidayetten itibaren bürokratik karakterli bir cumhuriyet oldu. Çankaya Köşkü de cumhurun başı olan zatın resmi ikametgâhı olmasına rağmen hep buram buram bürokrasi koktu. Burası adeta sivil-askeri bürokrasinin halk üzerindeki egemenliğinin bir timsaliydi. 27 Mayıs’tan sonra ise buranın sakinleri daima yüksek bürokrasinin içinden gelen şahıslar oldu. Şahsi hususiyetleri ve mazileri itibarıyla halkı temsil kabiliyetleri yok denecek kadar azdı. Milletle ünsiyetleri zayıf, siyasi yetenekleri de sınırlı olduğu için geldikleri makamda genellikle sessiz ve sakin oturmayı tercih ettiler. Halk onlara yabancıydı, onlar da halka…
Milleti kucaklayabilecek formasyona sahip olmadıkları için de oturdukları makamda milletten ve onun mukaddeslerinden uzak yaşadılar. Onlara göre milletin kendisinden bile daha önemli olan bir başka değer vardı: Laiklik. Bürokrasinin içinden gelen bu cumhurbaşkanlarının birinci vazifesi rejimin teminat senedi olan laikliği koruyup, kollamaktı. Halka yabancı ve ondan uzak yaşayan bu zevatın simgesel görevleri de vardı. Cumhuriyet törenlerinde ve milli bayramlarda sırtlarında frak ve başlarında silindir şapkayla milletin önüne çıkıp, cumhuriyeti (!) ve özellikle de laikliği en iyi şekilde temsil ettiklerini göstermek. Bu, meclise ve milli iradeye dikte edilerek seçtirilen cumhurbaşkanlarının en önemli fonksiyonu ise oturdukları 864 rakımlı tepeden meclisi gözetlemek ve gerektiğinde sırtlarını dayadıkları bürokrasiyi de kullanarak milli iradeyi denetlemek ve hükümetlere fren olmaktı. 1960’tan sonra hep bu evsafta şahsiyetlerin Çankaya’ya çıkmasıyla birlikte bu mekân adeta bürokrasinin en müstahkem kalesi haline geldi. Çankaya atanmışların seçilmişler üzerindeki baskı ve tagallübünün simgesi haline dönüştü.
Ta ki Turgut Özal cesur davranarak, o makama oturuncaya kadar. Gerçekte Turgut Bey de eski bir bürokrat olarak o mekanizmanın içinden sivrilmiş bir isimdi. Fakat o Türkiye’de yüksek devlet bürokrasisinin temsil ettiği zihniyetin kültürel kodlarını taşımıyordu kendi kişiliğinde. Onun önce başbakan daha sonra da cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte halk sadece siyasette değil, sınırlı da olsa iktisadi hayatta da söz sahibi olmaya başladı.
Anavatan Partisi halka dar gelen Kemalist devlet geleneğinin dar kalıplarını bir ölçüde kırmayı başarmış ve bunun sonucunda halka sınırlı da olsa bir hürriyet alanı açarak, devlet ve toplum bazında yeni açılımlar yapmayı başarmış bir iktidardı. Neticede mesafe tanımayan ve elindeki çanta ile Papua yeni Gine’de bile iş takip eden yeni bir müteşebbis tipi ortaya çıktı. Halka dar gelen gömleğin yakalarını çok az bile olsa açmak, olumlu netice verdi ve taşranın heyecan ve enerjisini ekonomiye ve iş hayatına taşımayı başardı. Sonuç olarak sermaye, İstanbul dukalığının tekelinden çıkarak, Anadolu’ya yayıldı.
Anavatan Partisi’nin ekonomide başlattığı dönüşüm hareketini Ak Parti iktidarı ise bürokrasi üzerinde gerçekleştirdi. Mevcut iktidar bu statik ve haddini bilmez mekanizmayı büyük ölçüde durması gerekli olan çizgiye çekti ve hükümetleri yüksek bürokrasiden yerine göre emir, yerine göre de tavsiye alır pozisyondan kurtardı. Ak Parti’nin bürokrasi üzerindeki ikinci büyük hamlesi ise bürokratik makamları belli bir zümrenin inhisarından çıkarmış olmasıdır. Bu iktidar döneminde bürokrasi kabuk değiştirerek, alt ve orta tabakadan gelen ailelerin çocuklarını kendi bünyesinde yoğunluklu olarak istihdam eder hale geldi. Bugün özellikle orta tabaka güçlü bir şekilde bürokraside örgütlenmektedir.
Aksaray gerçekte Anavatan Partisi iktidarından bu yana yapısal bir dönüşüm geçirmekte olan devlet mekanizmasının ihtiyaç duyduğu bir mekândır. Kemalizm bir savaş sonrası ideolojisiydi. Yalnız kendisiyle ilgilenen, sınırlarının ötesindeki dünyaya gözlerini yuman, ait olduğu mana dünyası ile bağlarını gevşeten, Lozan’da kendisi için takdir edilen maddi ve manevi limitler içerisinde yaşamaya mecbur bir devletin üzerine giydiği emanet bir kostümdü. Devrin konjonktürü de bunu gerektiriyordu. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” parolası ise bir ideal değil, savaşmaktan bitap düşmüş ve bir süreliğine de olsa iddialarından vazgeçmiş gibi görünen bir milletin korunma refleksi ve Lozan’ın galiplerine sunduğu örtülü bir teminattı. İşte Çankaya Köşkü gücü ve etkinliği Edirne ile Hakkâri arasına sıkışmış böyle bir devletin cumhurbaşkanlığı konutuydu.
Bugün ise karşımızda bir yandan Orta Asya’dan Balkanlara ecdat yadigârlarını TİKA eliyle restore ettirip sahip çıkan, diğer yandan ise Sudan’daki açlık tehlikesiyle tek başına boğuşup, Myanmar’daki vahşete sesiz kalmayan bir anlayış iktidardadır. Elbette artık eski gömlek sürekli büyümekte olan bu gövdeye dar gelecektir. Bin odalı bir devlet başkanlığı makamı hem bölgesindeki etkinliği sürekli artmakta olan ve hem de yakın gelecekte daha büyük açılımlar yapması mukadder olan bir devletin yakın istikbaldeki ihtiyaçları zaviyesinden bakıldığında hiç de gereksiz ve pahalı bir tasarruf değildir.
Her şeyden evvel Türkiye’nin ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Türkiye Hırvatistan ya da Slovakya gibi küçük bir Balkan ülkesi midir? Ya da Lübnan veya Ürdün gibi I. Dünya Harbi’nden sonra Batılı sömürgecilerin, sınırlarını masa başındaki harita üzerinde cetvelle çizdikleri suni bir Ortadoğu devletçiği midir? Nasıl bir ülkedir Türkiye? Her zaman söylediğimiz ve söylerken de iftihar ettiğimiz gibi bir cihan devletinin bakiyesidir. Cumhurbaşkanlığı forsunda on altı yıldızla sembolize edilen büyük ve kudretli imparatorlukların varisidir.
Bugünkü Türkiye tıpkı tarihinde olduğu gibi emperyalist olmadan emperyal bir vizyon ve misyona sahip olmanın arayışı içindedir. Tarihinden ve kültüründen aldığı güçle kabuğunu çatlatmış olup, bölgesel bir güç olma yolunda ilerlemektedir. Elbette yeni Türkiye’nin devlet başkanlığı makamı da eskisinden farklı olacaktır.
Ayrıca Türkiye’de siyasal sistem güçlü bir cumhurbaşkanı ve aktif bir başbakan denklemi üzerine kurulu Fransa’dakine benzer bir yarı-başkanlık sistemine doğru evrilmektedir. Cumhurbaşkanlığı makamı bundan sonra sembolik bir makam olamaz. Türkiye’nin takip ettiği yeni politikada hem cumhurbaşkanının hem de başbakanın birbirleriyle uyumlu ve koordineli bir şekilde faal ve aktif olmasını gerektirmektedir. 2000-2007 yılları arasındaki cumhurbaşkanlığı modeli Türkiye’nin bugün bölgesinde takip ettiği siyaset açısından hiç de uygun bir siyasi rol-model değildir. Zaten halkın seçtiği bir cumhurbaşkanından da sınırlı yetkiler kullanan sembolik bir devlet başkanı olması beklenemez. Bu her şeyden evvel eşyanın tabiatına aykırıdır. Halkın doğrudan yetki ve iktidar sunduğu şahsa adeta “Muktedir olma!” demektir.
Yukarıda zikredilen gerçekler ve tarihin Türkiye’ye çizdiği yeni rota karşısında birilerinin sosyal medyada Ebu Zer Gıfari gibi bir zühd timsalini kendi maksatlı propagandalarının amblemi haline getirerek ucuz ve sığ bir popülizm üzerinden siyasi parsa devşirmeye kalkışmasının ise hiçbir mantığı yoktur. Sanki burası bir devlet rezidansı değildir de, çatısının altında Boğaziçi Mehtapları’nda* tasviri yapılan türden zevk ve sefa âlemlerinin tertip edileceği bir eğlence parkıdır.
Şükür ki, artık Türkiye’de popülizm çok fazla prim yapmıyor. Muhalif unsurlar bu tür söylemleri kendilerine payanda yaparak, iktidarları aşındıramıyor. Sağduyusunu kaybetmemiş geniş halk kitleleri olaylara daha geniş ve gerçekçi bir perspektiften bakıyor.
Temennimiz kamuoyunda Aksaray olarak lanse edilen bu yeni devlet konutunun, Çankaya gibi buram buram bürokrasinin koktuğu bir mekân değil de, milli iradenin tecelligahı olmasıdır. Devlet ile milletin buluşup, kaynaştığı bir zemine oturmasıdır. Daha ilerisini söyleyelim: Aksaray’ın belli bölümleri bazı özel gün ve saatlerde tıpkı Beyaz Saray gibi halkın ziyaretine de açık olmalıdır. Her ayın sayılı günlerinde belli organizasyonlar çerçevesinde insanlar ve öğrenci grupları gelerek, belli sınır ve hadler dâhilinde burayı gezebilmeli, bahçesinde dolaşabilmelidir. Sınırlı da olsa bugünden buna dönük adımların atılıyor olması ise devlet-millet kaynaşması açısından umut vericidir.
Türkiye Devleti bugüne kadar hep bürokratik ve elitist karakterli bir cumhuriyet oldu. Devlet başkanlığı makamı da onun bu karakterinden nasibini ziyadesiyle aldı. Bugün artık yeni bir başlangıç yapmak zorunlu hale gelmiştir. Yıllar yılı bürokrasi ile özdeşleşmiş bir devlet başkanlığı makamı yerine zaman içerisinde milli irade ile bütünleşecek yeni bir merkezin ihdası her açıdan daha isabetlidir.
Doksanlı yılların başında bir kısım aydınların başlattıkları aktüel bir tartışma vardı: İkinci Cumhuriyet tartışması. Aksaray’ın devlet rezidansı olması ve yakın bir gelecekte yeni anayasanın kabulü ile birlikte bürokratik vesayet anayasal düzeyde de sona erecek ve İkinci Cumhuriyet fiilen başlamış olacaktır. İşte yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı bu yeni siyasi düzenin yönetim merkezidir.
Bugün iktidara muhalif olan ve bu yeni devlet rezidansını alabildiğine eleştiren siyasi parti mensupları istikbalde bugünkü iktidarın halefi olduklarında geçmişteki söylemlerini unutacaklar, iddialarını bir tarafa bırakacaklar ve Aksaray’ı aynı maksatla kendileri de kullanacaklardır. Tıpkı sağlığında Turgut Özal’ı kıyasıya eleştirenlerin, daha sonra bütün söylediklerini unutarak, onun açtığı yoldan yürüdükleri gibi…
Kobani olayları gibi milleti derinden üzen hadiselere bakıp da kimse yeis ve ümitsizlik bataklığına düşmesin. Kendisini karamsar bir tabloya mahkûm etmesin. Bir mum alevi zayıflamış bile olsa, sönmeden evvel güçlü bir şekilde son bir defa daha parlar ve ondan sonra mukadder akıbete uğrar. İşte bütün bunlar sönmekte olan bir mumun son harlayışlarıdır. Belki bir müddet daha bu tür hadiselerin yol açtığı sıkıntılarla devlet ve millet olarak boğuşmaya devam edeceğiz. İstikbalden ise hiç kimsenin şüphesi olmasın. Billur gibi yarınlar inşaallah Türk Milleti’ni bekliyor.
*Abdülhak Şinasi Hisar’ın ünlü eseri.
14 Oca 2020 0
15 May 2019 0
21 Mar 2019 0
01 Eki 2018 0
“Vicdanım kabul etmedi” dedi ve istifa etti Yeniden Refah Partisi, Denizli’nin Acıpayam İlçesi’nde toplu istifa depremi yaşadı. Yeniden […]
TÜPRAŞ’tan Eskişehir’deki hava üssündeki hava araçlarına yakıt sağlayan NATO boru hattının Kocaeli’nin Kartepe İlçesi Maşukiye Mahallesi mevkisinde çalışma yapıldığı sıra […]
Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Başkanlığı’nda Gelecek Partisi’nden ayrılarak CHP’ye katılan ve aralarında il-ilçe yöneticilerinin de olduğu 750 yeni üye […]
Anavatan Partisi, 31 Mart yerel seçimlerinde stratejik bir karara imza atarak, Muğla’da Cumhur İttifakı’nın adayı Prof. Dr. Aydın Ayaydın’a resmi […]
MHP Denizli İl Başkanı Mehmet Ali Yılmaz, milliyetçi ve ülkücü harekete gönül veren herkesi Cumhur İttifakı’na destek vermeye davet ederek, […]
Yenişehir İlçe Başkanı Mustafa Selamoğlu, basın açıklaması yaptı. Selamoğlu açıklamasında; Değerli Basın mensupları, İYİ Parti üyeleri, kıymetli […]
Muş’ta bir takım ziyaretlerde bulunan DEM PARTİ Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, yoğun ilgi ile karşılaştı. Muş’un ilçelerini, köylerini ve […]
İçişleri ve Emniyet Seçimleri Manipülemi Ediyor? Emniyet İş İnsanları Üzerinde Baskı Mı Kuruyor? Son günlerde İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile […]
Balıkesir Süper Amatör Lig Play-Off 4. Hafta mücadelesinde 1966 Edremitspor, evinde konuk ettiği Balıkesir temsilcisi Gaziosmanpaşaspor’u 3-0 mağlup ederek […]
Son günlerde Karabük Üniversitesi ve Türkiye genelinde üniversitelerde yaşanan cinsel sağlık hizmetleri ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar gündeme geldi. Bu […]